Şirketler ve firmalar tıpkı devletler gibi çalışırlar, firmalar kuruluş sermayeleri ile çalışmaya başladıktan sonra, büyümek için kısa ve uzun vadede borçlanmaya başlarlar…
Ülkeler yani devletler, gelişmek büyümek ve altyapı ihtiyaçlarını gidermek için, ülke içinde bulamadıkları sermaye için dış ülkeler veya onların finans kuruluşlarının oluşturdukları, uluslararası kurumlara kısa ve uzun vadede borçlanmaya giderler…
Özellikle gelişmekte olan ülkeler için, tıpkı yeni gelişen şirketler gibi, bu finans kaynaklarına çok ihtiyaç duyarlar.
Bakın Türkiye, Yunanistan, İtalya, Portoriko… Bu tür ülkeler altyapı ve üst yapı gelişmeleri için borçlandıkları İMF veya Dünya bankası gibi kuruluşlara, uzun süre ödeme yapmak zorunda kalırlar…
Bu borçlu ülkelerin sağlam bir ekonomik yapısı ve devlet muhasebesine sahip değillerse veya aldıklarının yerini karşılayacak, ulusal kaynaklara sahip değillerse, veya bu ülkeler de sağlam bir ekonomik yapı yoksa…
İşte o zaman alacakları kaynaklar borçlandıkları kaynakları karşılayamaz hale gelir ve o ülkeler Temerrüde düştüklerini yani iflas ettiklerini ilan ederler…
Tıpkı Yunanistan da uzun süren bu kriz ve Şimdi de Portoriko’da baş gösteren borç ödeyememe durumu gibi…
Bu ülkelerin birçoğunda ise aldıkları borçlarla yaptıkları hovardalıklar aslında onları bu duruma düşürmektedir.
Gelir getirici ve ciddi yatırımlar yerine, eğlence, hovardalık ve yolsuzluklar içinde giden bu borçlar.. yarınını düşünmeyen ve bu borcu ödeme eğilimi olmayan ülkelerde baş göstermektedir…
Tıpkı Batman’da sözde ticari faaliyet yaptıklarını iddia eden bazı Kuyumcu esnafı gibi… Bunlar batman ticari faaliyet alanının yüzde doksanını temsil etmekteydiler.
Bu esnafımız yine yüzde doksan dış sermaye veya emanet paralar ile çalışmakta bir kısmı ise para ticareti yaparak, emanet paralara belli bir kar payı hesaplayarak, hem emanetçiye, hem de kendine bir gelir sağlamayı planlayan kişilerdi…
Bunların bir çoğu eğitimsiz ve itibarsız olmasına rağmen, önce HAC farizalarını yerine getirir, ardından Ulu Cami’de ön saflarda saf tutar ve ellerinden 101’lik tespih, dillerinden ise Tekbir sesini düşürmezlerdi…
Nasıl ülkelerin itibarını, mali tabloları ve kredi dereceleri gösteriyorsa, bu esnafımızın da itibarını, din ve ibadet, hatta biraz da tarikat bağları oluşturmaktaydı…
Bu esnafımız öyle bir itibar kazanmıştı ki, banka ve özel finans kurumlarına olmayan güven bu kişilerde vardı.
Köylü, İşçi ve memur birikimlerini bu Kuyumcu esnafında hem koruyor, hem de çoğaltıyordu. Bazı kuyumcuların verdiği yüksek kar payına balıklama atlayan küçük tasarruf sahipleri, birikimlerinden kazandıkları yan gelir ile yıllarca geçimlerini sağlamakta, sermayelerine ise hiç dokundurtmadan, suyundan idare etmekteydiler…
İşte tıpkı Yunanistan ve Portoriko gibi, bizim kuyumcular da son ekonomik durum ve savaş ile karışıklık ortamı nedeniyle, bu kişi ve kurumlara verdikleri emanetleri geri istemeleri ile yani sermayelerinin güvencesinden endişeye düşmeleri ile işin gerçek tablosu ortaya çıkmış oldu.
Audi otomobiller, yurt içi ve yurt dışı tatiller, her yıl hac ve umre ziyaretleri ile büyük bir israf içinde geçen bu kuyumcu esnafımız çekilen sermayelere cevap vermemem ve maalesef ödeyememem, yani TEMERRÜDE düşmüş oldu.
Bunların tek bir farkı var uluslar arası Temerrütten, oda bu borçlar için, yasal bir güvence olmaması ve alacaklı gittiği zaman onları iş yerinde görememe riski..
İşte bu bazı Kuyumcular kadar günahkar ve bir o kadar da suçlu olan, emanet para veren tefeci ortakları, şimdide feryat figan ederek, dizlerine vurmaktadırlar…
Çünkü dertlerini anlatacak ne bir hukuk ve adalet kapısı var ne de bir uluslar arası güvence! Kuyumcu ve tefeci kadar suçlu olan bu kişilerin haline gülsek mi? Üzülsek mi? Ama onlara sorsanız, bu esnaf yuvalarını yıkmış… Onlar yıllarca aldıkları faizi ise hiç dile getirmezler, herkese; emanet param vardı, altınlarımı yanlarında muhafaza ediyordum diyorlardı!..