Avrupalı yaşlanan nüfusunu her elli yılda bir Asya ve Afrika genç nüfusu ile gençleştiriyor. Bu dönemde, yani Arap Baharı'nın başladığı dönemden bu yana İslam coğrafyası adı altındaki Asya ve Afrika halkları, küfür diyarı denilen Hıristiyan aleminin ayağına yalvararak ve dağ, tepe, dere, deniz, okyanus demeden, ölümü yaralanmayı göze alarak çıplak ve başı açık ulaşıyorlar…
Kimi yalnız başına, vatanından, yurdundan, ilinden, köyünden koparak, arkasında gözü yaşlı çocuklar, eş ve ana babalar bırakarak…
Kimi yaşlı anasını, genç eşini ve çoluk çocuğunu yanına alarak, ya okyanuslarda, ya denizlerde, veya nehirlerde boğularak telef olmayı göze alarak gidiyorlar…
Bazen bir kamyon kasasında, bazen bir gemi deposunda, bazen de bir çukurda, havasızlıktan boğulup yok oluyor…
Nasıl iman ve nasıl bir inançtır? Küfür diyarına hücum ediliyor, ne din, ne iman ve ne yaşamlarına aldırış etmeden, yarın girecekleri uyum programlarında nasıl bir kültür ve inançla, kendilerinin yaşayacakları, çoluk çocuklarının hangi kafa ve beyinle yaşamlarını sürdüreceklerini hesaba katmadan, akın akın batıya koşuyorlar…
Batılı insanı bu projeyi yıllar önce uygulamaya koydu. Projesi ile Müslüman Afrika ve Asya ülkelerini parçalayıp, dağıttı ve onları aç , sefil, perişan bir halde onları kendi kucağına yolladı…
Şimdi diyor ki ben bu kadar nüfusu nasıl alıp besleyeceğim? Avrupalı işin hesabını yapıyor, kapısına gelen bu sığınmacılar arasından, eğitimli ve meslek sahibi olanları, uyum programlarına uyabilecek değişime sahip olanları ve uzun süre kullanacak genç nüfusu alarak, ucuz iş gücünü ayağına getirmiş olacak…
Başka bir konu ise ilerde küçülecek olan Avrupa nüfusu idari kadroda kalınca ucuz eğitimli ve genç nüfusu kullanacağı şekilde yetiştirirken, onların anayurdunu da sürekli savaş alanı olarak bırakarak, geri dönüşlerini de imkansızlaştıracaktır.
Şimdi biz bu oyuna bilerek ve bilmeyerek, geliyor ve bu oyunun bir parçası olmak zorunda kalıyoruz.
Belki de yarın yani misalen birkaç yıl sonra bizlerde bu diyarları terk edip o kültüre ve o sisteme uymak zorunda kalabiliriz…
Bizler bu rahat ve özgür yaşam şartlarımızı kaybedip, bizlerde esaret ve köle olmak zorunda bırakılabiliriz…
Belki bizlerde bu coğrafyayı kan gölüne çevirip, biz bize bu toprakları cehenneme çevirerek, bizlerde sığınmacı olabiliriz…
Bu günlerin bu toprakların ve bu kültürün kıymetini bilmeliyiz, kardeşliğimizin ve dostluklarımızın kıymetini bilerek, akıllı ve mantıklı davranalım, ona buna alet olmadan, kırıp yıkmadan, bir arada yaşamanın kıymetini bilelim aksi halde ya bir denizin dibinde, ya bir naylonun içinde veya bir dağ başında ölüp gideriz, veya bir toplama kampında bir eski harabe binanın kokmuş ve küflü bir dairesinde, kendi kişiliğimizi, kendi benliğimizi kaybedip, başka toplum, kültür ve inançlara hizmetkar olmaya mahkum oluruz…
Bir birimizin hizmetini ve bir birimizin yükünü çekmeye razı olalım, kendi yükümüzü çekelim ve kendi ayaklarımız üzerinde duralım, gelin kimseye alet olmadan, kimsenin kapısına gitmeden…
İmsak | Güneş | Öğle | İkindi | Akşam | Yatsı |