Üzerinden tam bir yıl geçti olayların! O olaylar ki bizim bizi yediğimiz ve kendimize zarar verdiğimiz 6-7 Ekim olayları olarak tarihe geçmiştir.
Nereden hatırladın? diye sorarsanız inanın bu hengame ve bu karışıklıkta ne takvim yapraklarından ne de gazetelerin haberleri ve sosyal medyadan…
Kapımın önüne sabah yerleşen polislerin araçlarının motor gürültüsü ve egzozlarının çıkardığı kirli dumandan, kapıya yerleşen eli silahlı ve çelik yelekli polislerin aldığı tedbirlerden anladım.
Bir yıl önce İŞİD örgütü Kürdistan’ın ilçelerinden biri olan ve Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı bir kasabayı dört taraftan işgal ederek yakıp, yıkıp harabeye çevirmişlerdi.
Tüm dünyanın gözü önünde tam bir katliam yaşanmakta ve özellikle kardeş bir ülke olan Türkiye Devleti de buna seyirci kalmaktaydı.
Kürtler, dünyanın ve Türk Devleti’nin duyarsızlığını protesto etmek için sokağa dökülerek demokratik tepkilerini göstermeye başlamışlardı.
Önce tencere, tava ve kornalarla protesto edilen bu olay, ertesi gün farklı bir boyuta çıkartılarak maalesef şiddete ve kan dökülmesine neden oldu.
Eylemlerde yakma, yıkma, çalma ve yağmalamalar, yaralanma ve ölümler meydana gelmiş, halkın arasına sızan bazı şahıslar, Kürt şehir ve kasabalarında büyük can ve mal kaybına yol açmışlardı…
Milyarlarca lira mali hasar ve 50 cana mal olmuştu bu tepkiler ve eylemler. Biz Kobane’ye dikkat çekmeye çalışırken, kendimize ondan daha fazla zararı kendi elimizle vermiş olduk.
O gün attığım başlık ve manşetlere bakınca şu manşetimiz çok dikkatimi çekmişti: “İŞİD bize, biz bize” Yani İŞİD bize verdiği zarar kadar bizlerde birbirimize zarar vermiş durumdayız…
Doğru dürüst bir protestoyu demokratik kurallar çerçevesinde yürütmeyi becerememiştik. O gün eli silahlı ve yüzü puşulu gençlerin estirdiği terör ve yağlamaları, yaptıkları terör ve işledikleri cinayetleri maalesef İŞİD Kobane halkına yapmamıştı.
Bizlerin birbirimize olan tahammülsüzlüğü ve kardeşlerin kardeşi öldürme olayları ile Kürt siyasal hareketi tamamen gözden düşmüş ve insanlar ne oluyoruz? Sorusunu sormaya başlamışlardı.
Bugün yaşadığımız olaylara bakılacak olursa ve KOBANE için gösterdiğimiz duyarlılığı hemen yanı başımız da ve komşumuzda, günlerce sokağa çıkma yasağı ve silahlı çatışmalarla onlarca ifade edilen can kaybına rağmen kılımızı bile kıptırtamamak hiçbir duyarlılık göstermemek…
Bunları nasıl ifade edeceğiz? Bu duyarsızlığımızı ve tepkisizliğimizi nasıl açıklayacağız? Kobane olaylarından daha fazla şiddet, can ve mal kaybının yaşandığı; Cizre, Şemdinli, İdil, Silopi, Silvan, Lice… gibi kasabalarımızda, yükselen top ve mermi sesleri, feryat ve figanları neden duymazlıktan geliyoruz?
Neden bu olayların durması ve son bulması için demokratik tepkimizi ortaya koymuyor ve olayların sonlandırılması için sokaklara inmiyoruz.
Askerin, polisin ve gerillanın canına ve kanına neden değer vermiyoruz? Sadece Kobane mi bizim kardeşlerimizin yaşadığı bir coğrafya idi?
Türk ve Kürt kardeşliği ve onların canı, kanı bizim için bir anlam ifade etmiyor mu? Gelin bugünde yani KOBANE olaylarının yıldönümünde, bu sefer kendi halklarımız için sokaklara inelim ve tencere ile tavalarımızı alalım. Silahlarımızı havaya tutarak bağırtalım, bu kanın ve olayların durması için kornalarımızı inletelim…
Ne dersiniz bunun için devletin, örgütün ve siyasilerin bizi yönlendirip tahrik etmesine gerek var mı? Biz hür irademiz ve ortak aklımız ile bunu yani barış girişimini başlatamaz mıyız?
Bizleri yani barış taliplilerini hiçbir siyaset ve örgüte alet olmadan bir araya getiremez miyiz? Bizler ruhumuz ve bilincimizi gittiği yere doğru götüremez miyiz? Ne dersiniz o sağlam ruh ve düşünce biz de kaldım mı? Yoksa ruhumuzu ve aklımızı siyasiler esir mi aldı?
İmsak | Güneş | Öğle | İkindi | Akşam | Yatsı |