Kadına şiddet olaylarında bir farkındalık yaratmak için, toplumsal yapıya ve yetişme tarzlarına bakmakta fayda vardır.
Bizim toplumda kadın, kız çocuğu olarak dünyaya geldiği günden başlayarak bir ayırıma tabi tutulduğuna şahit oluyoruz.
Aşırı korumaya muhtaç bir varlık olarak gördüğümüz kadınları, hep koruma ve hatta gözümüzden fazla üzerine üşüşme ile onu başından beri yani çocukluğundan bir ayırıma tabi tutmaktayız.
Bu ayırımcılık ömür boyu sürmekte ve kız çocuğu kadın oluncaya kadar nasıl yemek yemesinden, içmesine, giyimden, oturup kalkışına kadar her yönüyle ayırıma tabi tutulmaktadır.
Kavgalara sokulmayan, tartışmalardan uzak duran, sürekli korunan ve sürekli kollanan, el üstünde ve dile bile alınmasında sıkıntı duyulan kadınlar...
En son olarak namus sayılmakta ve erkek çocuktan ayrılan en büyük farkı ile ailenin namusunu temsil etmektedir.
Mal gider, can gider, iman gider, vatan gider ayaklanmaz benim namuslu insanım ve aile reislerim, ama kadın giderse, kadın isyan ederse, kadına yan bakılır ve kadın isyan ederse işte o zaman kalkın der aile ile hep birlikte ayaklanır ve önce kadını ortadan kaldırarak, namuslarını temizlerler…
Önce aile içinde her türlü eğilim ve arzuları bastırılmaya çalışılır, onun her türlü özgürlüğü kısıtlanarak, onun eğitim ve öğrenimine mesleğine bile müdahale edilir…
Şiddet önce aile içinde başlar, göz şiddeti, el şiddeti ve dayatma şiddeti ile bastırılan kadın, nihayet kendini bu baskı ve psikolojik şiddetten kurtarmak için evlenmek bahanesi ile kendini aile dışına atar ve yeni bir hayata başlayarak, güvenmek istediği bir erkeğin ellerine teslim eder kaderini…
Erkek kadına sahip olmanın verdiği özgüven ve erk yapısını kullanarak, kadının kendi dininde ve kendi inancında, kendi fikir ve düşüncesinde, kendi yaşam tarzı ve hatta kendi zevklerine uygun olmasını talep eder, kadından.
Evlendiğine çoğu zaman bin pişman olan kadın yeni bir sömürü ve hakimiyet ortamında ya bocalayıp kriz içinde bir ömür geçirir veya kaderine boyun eğerek, her şeye razı olarak, erkeğinin emir ve görüşünde hareket ederek, bir lokma ve bir hırkaya sahip ama mutsuz ve umutsuz bir hayat sürer!
Şimdi bu ayırım ve bu inançla büyütülen kadın ve erkeğin eşit ve özgür bir kadın hayal etmesi ve düşünmesi mümkün mü?
Kadına özgürlük ve hak iddiasında bulunan düşünce ve fikirler ile siyasetler, bir şeyi gözden kaçırıyorlar, toplumun değer yargıları ve kadının yetişme ortamı!
Bunlar değişmediği sürece, bunlar sağlıklı bir yapıya kavuşmadığı sürece bu şekilde özgürlük, hak ve hukuk talebinde bulunmak tamamen kadınına aile içi ve eş şiddetinden kurtarmak çok zor olur…
Bu özgürlüğün ve hakkın tamamen kazanımı için, eğitimli ve kültürlü aileler ile bilinç seviyesi yüksel ana ve babaların yetiştirilmesi lazım.
Bu eğitimin temelinde ise dini eğitim ile inançların yanlış algılanmasından kaynaklanan, inanç eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Öncelikle inancımızın temelini oluşturan Kur’an ve Peygamberimizin yaşantısı ile İslam sosyal hayatının iyi ve doğru anlaşılması, bunun iyi ve doğru anlatılması gerekir.
Bence toplum olarak dinimizi yeniden öğrenmek için birer ilkokul çocuğunun okuma yazma öğrenmesi gibi dinimizi sil baştan öğrenmeye çalışmalıyız…
Kur’an ve Sünnet’te aile yapısı, kadın ve erkeğin, yeri ve değerinin doğru öğrenilmesi gerekir.
Yoksa bu cinsler arası eşitliği ve özgürlüğü sonuna kadar savunan güzel dini kadınlar için bir öcü haline getirmiş olacağız.
Üstelik din ile gelenekleri bir birine karıştırarak, saçma bir inanç halinde bizler toplum olarak gaflet ve delalet içinde kadınların katili olan erkek toplumu olarak çirkin birer yaratıklara dönüşeceğiz.
Kadının ve erkeğin İslam ve toplumdaki yerini yeniden öğrenelim kadın cinayetlerine son verelim.
İmsak | Güneş | Öğle | İkindi | Akşam | Yatsı |