USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ÜRETİM YİNE ÜRETİM

09-01-2022

Bir ülkenin kurtuluşunun üretim ve ihracattan geçtiğini herkes bilir.

Üretim için, yatırımcıları cesaretlendirip, fabrikalar kurmalarını sağlamaya yönelik adımların atılması için, her birey kendi çapında düşünmesi gerektiği gibi, kurumların ve yetkili konumda olanlarında, ekonomik varoluş mücadelesinin kazanımının üretimden geçtiği düşüncesi ile hareket ederek zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı rol oynayarak görevlerini yerine getirmeleri gerekmektedir.

Öncelikle bu ekonomik mücadelede her birey, kendi üzerine düşeni yapmalı, kendinden kaynaklı olabilecek problemler için önlemler almalı ve sağduyulu davranmalıdır. Hiç kimse ben uymazsam ne olacak ki düşüncesi yerine, ben yaparsam ne olur diye düşünüp hareket etmelidir.

Örneğin, bir işçi çalıştığı işyerini aslı veya asılsız iddialar ile şikâyet etmesi üzerine kendisine kalacak kazanımlar ile toplumsal kazanıma olan olumsuz etkisini düşünmelidir.

Nasıl mı Dersiniz.

Bugün, iş davalarındaki asıl algı, işçinin sürekli haklılığı üzerinden hareketle, benzer şikâyetlerin artması ve bunun sonucunda işverenlerin karşılaştıkları ekonomik müeyyideler sonucu, işletmenin iflasına veya kapanmasına neden olabilirler.

Bir işletmedeki kötü niyetli birkaç işçinin ortak hareket etmesi üzerine işletmenin zor durumlar ile karşılaması kaçınılmaz hale gelebilir. Buda işletmenin kapanmasına ve birçok kişinin işsiz kalmasına neden olabilirler. Burada haklarını aramasınlar değil, hakkını doğru usuller ile aramayı tercih etme yolunun seçilmesi ve o bilinç ile hareket edilmesi gerekmektedir.

Aynı konu, işverenler içinde geçerli olup, çalıştırdıkları kişilerin birer insan oldukları ve bunların bazı insani ve kanuni haklarının oldukları bilinci ile daha makul ve olaylara geniş pencerelerden bakarak profesyonel davranmaları önem arz etmektedir. İşverenlerin sürekli kendilerini geliştirme çabası içinde olmaları gerektiğini, ben bilmiyor-anlamıyor mantığını bir kenara koyarak, her konuda işin ehli insanları ve ekipleri tercih ederek, olaylara uzun vadeli perspektiflerden bakarak, özellikle beyin takımını oluştururken olaylara esnaf mantığı ile bakmamaları gerekmektedir.

Kurumlarda kendi üzerlerine düşen sağduyuyu yerine getirebilmeli ve yasaların belirlediği çerçevede karar ve yorumlarını daha çok olayları basitleştirme üzerine yapmalı ve ona göre hareket edebilmelidirler. Özellikle işveren odaları, kendi üyelerinin mağduriyetlerini daha çok dile getirmek ile birlikte, çözümler bulma noktasında güçlerini kullanabilmelidirler.

Özellikle ODALAR ile BAROLAR bir şehrin ekonomisi üzerinde olumsuz etki edebilecek olan işçi- işveren davaları gibi konularda gerekli istişareler içinde olup, olası sorunları hem adet ve geleneklerimize, hem de hukuksal çerçevede nasıl daha az zarar ile kapatabilirizin peşinde koşmaları gerekmektedir.

Tecrübe ile şahit olduğumuz birçok konuda, maalesef sadece işverenlerin gerçekte haklı oldukları halde, sadece bazı basit yasal prosedürleri yerine getirmediklerinden dolayı, büyük mağduriyetler ile karşılaşabildiklerini görüyoruz.

Örneğin; iş kanuna göre, işçinin kendisi istifa etmesi durumunda tazminat hakkı bittiği halde, kendi istifası üzerine, yine de bazı yönlendirmeler ve olmadık iddialar ile işverene zarar verebilmektedirler.

Bu konularda işçi hakkını aramasın değil, sırf bazı yasal prosedürün yerine getirilmemesi üzerine işletmeyi zor durumda bırakmak ne işçiye ne o hukukçuya ve nede işverene faydası olmayacaktır. Özellikle iş davalarındaki arabulucu müessesinin kötüye kullanıldığına şahit olduğumu tekrardan ifade etmek isterim.

İşçi ile işveren uzlaştıkları halde arabulucuların olayın çözümlenmemesi noktasında zorluk çıkardıkları ve yüklü para talebinde bulunduklarına bizzat tanık oldum. Bu konunun acilen işveren ODALARI ile BAROLAR arasında çözümlenmesi gerektiğine inanıyorum. Yani, yasal boşlukları kullanıp sırf işverenlerden para almanın peşinde koşmak, ne inancın, nede ahlakın gereği olmadığını ayrıca belirtmek isterim. Yani, hakkımız olmayan bir konuyu, başkalarının zaafından faydalanarak almanın peşinde koşmanın insani ve vicdani olmadığını düşünüyorum.

Bugün bölgemize büyük soluk aldıran, işsizliğe çare olmaya aday olan tekstil fabrikaların hemen çoğu, fason üretim yapan firmalardır. İşletmeler sırf iş alabilmek ve sürdürebilirliklerini devam ettirmek adına, çok zorluklar ile karşılaşmaktadırlar. Örneğin batıda yapılan bir ürünün maliyeti ile 6.bölgede yapılan bir ürünün maliyeti arasındaki fiyat farkı makası çoktur.

Ülkenin ekonomisinin basit bir ifade ile bir ailenin ekonomisine benzediğini ve üretmeyen çalışmayan aile üyelerinin aç kalacağını söyleyerek, ZORLAŞTICI DEĞİL BİR BİRİMİZE KOLAYLAŞTICI OLALIM…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?