USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

DAĞITIM VE PAYLAŞIM EŞİTSİZLİĞİ…

02-03-2022

Ülkemizin zenginlik kaynaklarından söz ediliyor, özellikle bölgemiz uzun süreden beri gıda ve hayvancılık alanında çok önemli bir ekonomik yapıya sahip.

Bu ekonomik zenginliği iktidarlar maalesef çok yanlış ellerde ve yanlış yöntemlerle tahrip ederek bozdular, kaynakların yanlış dağıtılarak, yanlış ellere bırakılması yüzünden!

Cumhuriyet tarihinden beri feodal köy ağalarının ellerinde bırakılan binlerce dönüm arazide yalnız bir aile hak sahibi olması, özellikle devletin hazine mülkü olan bu uçsuz bucaksız araziler devletin bekası için millete rağmen birkaç ailenin elinde bulundurulması…

Bölgemizde tarım ve hayvancılığın geri kalmasına neden oldu, ne köylü arazi sahibi oldu, ne de çiftçi besi sahibi olabildi.

Devlet ne toprakları adil şekilde dağıtabildi, ne de kaynakları işin ehline teslim etti, bu güne kadar yapılan toprak reformları ve tarımsal teşvik ve yatırımları inceleyecek olursak işin rengi ortaya çıkacaktır!

Araziler köy ağalarına, teşvikler ve destekler yine onların ailelerine, siyasi liderler onlardan, siyasi destekler de onlara verildi ve bölgemizde hem gelir dağılımı, hem arazi dağılımında adaletsiz bir dağıtım sonucu, hem araziler boş kaldı, hem de paralar gelir kaynakları yine metropollere kaydı!

Bu dengesiz dağıtım ve bu dengesiz idare ile devletlerin içinde olduğu israf ve savurganlığı en iyi tarif eden Fransız yazar Jean- Jacues Rousseau Siyasal gövde adlı kitabının 78. Sayfasında çok güzel dile getiriyor.

“Ancak devlet uygun sınırlar içinde tutulamıyorsa, başvurulacak bir yol daha var. Bir başkent belirlemek yerine, idarenin sırayla bir il merkezine ve şehre taşınması, böylece ülkedeki farklı zümrelerin her bir şehirde toplanması.

Tüm bir ülkeye nüfusu eşit dağıtmak, tüm ülkede aynı hakları dağıtmak, tüm ülkeye zenginlik ve canlılık getirmek.

Bir devlet işte böyle mümkün olan en sağlam ve en iyi şekilde yönetilecektir. Unutmayın ki şehir surları köy evlerinin yıkıntıları ile kurulur.

Ne zamanki bir başkentte bir saray görsem, bütün bir ülkenin viraneye döndüğünü görmüşüm. Gibi gelir bana.”

Rousseau bu paragrafında, devlet idaresi dağıtımı ile ilgili adaletsizliğinin idarecilerin saraylara kapanması ve halktan uzak kalmasının nedeni halkın emeğinin sömürülerek, dağıtım eşitsizliğinin sonucu, idari boşluk ve kontrolsüzlüğü dile getiriyor!

Bu gün dikkat edecek olursak, ihtişamlı saraylara kapanan idarecilerimiz, çok iyi beslenen danışmanlarının insaf ve vicdanına terk ettikleri halkın içinde olduğu sıkıntıları his etmediği gibi, çığlıkları ve feryatları da duymazlıktan geliyorlar!

Biz kısa süre sonra halkın bu çığlıkları sarayların duvarlarını yıkıp geçeceğini ve bu çığlıkların tarih boyunca, bir çok saray ve kale duvarlarını yerle bir ettiğini biliyoruz.

Bu gün halk çığlık atıyor ama sesi çıkmıyor, yarın beddualarını ve isyanlarını taşırsa işte o zaman kale surları ve saray duvarları inleyecektir!

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?