USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

ŞİDDETE EĞİLİM NEDEN ARTIYOR?

26-08-2022

Sağlıktan Eğitime, toplumun hemen her kesiminde şiddet olayları her geçen gün artmakta, doktora öğretmene hemşireye saldırı olaylarını hemen her gün duymaktayız. Toplumun ruh sağlığı giderek büyük bir tehdit içermekte, insanların birbirine olan sabır ve tahammülleri son derece azalmış durumda.

Peki, sorunun kaynağı nedir?

İnsan mı?

Sosyolojik bozulmalar mı?

İnsanoğlu yaratılışındaki doğası gereği çoğu zaman kendini beğenme, üstün görme hislerine kapılabilen bir varlıktır. Hiç kimsenin olmadığı tenha bir yerde bile yaşasa doğaya üstünlük taslamaya kalkacak, ağacı taşlayacak, bitkileri ezecek meziyet ve maharettedir insan.

Bir de eline dünyevi bir mevki ve makam geçince ne yazık ki bu duyguları daha da kabarır ve muhatap olduğu diğer insanları küçük görmeye başlar. Çoğu zaman fark edilmese de toplumsal sorunların ve bu sorunların doğurduğu şiddet ve kavgaların ana kaynağı aslında burada başlar. Şiddet hiçbir zaman ve hiçbir yerde hak arama yöntemi olarak kabul edilebilecek bir yöntem olmadığı gibi haklı bir gerekçe ve bahanesi olamaz olmamalıdır. Yapılan araştırmalara göre son yıllarda şiddete başvuran çoğu bireyin psikopat ve hasta ruhlu olmalarının aksine; aile akraba ve dost ilişkileri son derece iyi, halim selim sakin kişiler olmakla beraber şiddete ilk defa bulaşmış oldukları tespit edilmiştir. Toplumda şiddet her geçen gün artmaya devam ediyor  "Karıncayı incitmezler cinnet geçirmeye başlıyorsa bu şiddete maruz kalanların dışında şiddeti uygulayanların da nedenlerine bakmak ve araştırmak gerekir.

Bilakis nedenlerine inilmeyen sadece sonuçları bastırılmaya çalışılan, biriken fakat doğru bir iletişim ile ifade edilemeyen bu eğilimler ne yazık ki daha da büyük felaketlere yol açacak, terapiler sadece bireysel vakalar üzerinden yapılmaya çalışıldığı süre salt polisiye tedbir ve önlemlerle bu sorunun çözülemeyeceği aşikârdır. Bu sebeplen hadiseye daha geniş bir perspektiften bakmalı yitirdiğimiz empati yeti'mizi biraz daha işlevsel hale getirmeliyiz.

Doktor olmayı, On yıl okumayı insanlara çektirmenin haklı bir gerekçesi gibi okuyan, zorlu bir eğitim görmekle hastasını azarlamayı kendinde bir hak olarak gören, hastasının yüzüne bakmadan reçete yazan bir doktora;  Hasta ölüm döşeğinde refakatçisi üzüntü içinde yanarken hastanın başında şarkı söyleyen kahkaha atan bir hemşireye; yahut çocuğunuzun psikolojisi üzerinden egosunu tatmin etmeye kalkan havasından geçilmeyen bir öğretmene; veyahut bir devlet kurumunda normal vazife ve görevi iken işleri yokuşa sürüp rüşvete zorlayan bir memura denk geldiyseniz sözünü ettiğimiz empati penceresinden olaylara biraz daha geniş ve biraz da farklı açılardan bakmamız gerekir.

Görevini hakkıyla layıkıyla yerine getiren Doktor, Öğretmen ve diğer takdir edilesi, elleri öpülesi kamu memur ve görevlilerini özellikle tenzih ediyor zor ve sıkıntılı günlerde vatandaşa en çok emek ve gayret sarf eden fedakâr kahramanlar olarak görüyorum.

Nitekim pandemi sürecinde özellikle sağlık ve eğitim alanında vatandaşa hizmet akışını devam ettiren çalışanlarımızın hakkını ödeyemeyiz. Bu emek ve fedakârlıklarının üstüne onları eleştirmekten ziyade bir çuvalın içindeki çürük elmalardan ve bu elmaların toplumda yarattığı tahribata dikkat çekmek istiyorum.

Vatandaş ödediği verginin karşılığı olarak kaliteli bir hizmet almayı, iyi bir muamele görmeyi kendisi için insani bir hak olarak görürken diğer taraftan salt meslek odaklı bir kibirle hareket edip insani bir münasebeti vatandaşa çok büyük bir lüks gibi gören Doktor, Öğretmen, Memur ve Mühendisler de ne yazık ki vardır.

Bugün hemen hemen her ailede her evde sağlıkçı, eğitimci veya memur çalışan olduğunu düşünecek olursak vatandaşın doktorluk, öğretmenlik veya diğer meslek mensubu gruplara karşı herhangi bir sorun ve problemi yoktur.

Vatandaş, eğitimine bilgisine olgunluğuna inanarak kendisini tamamen teslim ettiği doktorun, öğretmenin veya memurun eğitimine ve konumuna yaraşır şekilde hareket etmediğini görünce şaşırıyor ve alerji orada başlıyor.

Üzülerek görüyoruz ki yüksek akademiler bitirip ancak bir insana nasıl yaklaşılacağını bilmeyen, bilmek istemeyen, kaba yaklaşımlar içinde olan, mesleğini vatandaşın tepesinde "Demoklesin Kılıcı" gibi kullanan Hastanede doktor, Okulda Müdür, Kamuda memurlarımız var.

Devletin verdiği yetki ve görevleri şahsi çıkarları uğruna ihlal ve ihmal eden görevliler var. Bir ilçenin Mülki idare amiri olan kaymakamı alkollü araç kullanarak masum bir çocuğun ölümüne sebep oluyorsa memlekette her şeyden evvel çok ciddi bir liyakat sorunu var.

Yapılan araştırmalara göre Ülkemizde 2021 yılında toplam 300 Milyona yakın insan hastanelerde muayene olurken şiddete uğrayan sağlıkçı vaka sayısı 364'tür. Bu tabloya göre muayene olan hasta sayına göre şiddet oranın oldukça düşük olduğunu görebiliyoruz.

Bu sayı bir kişi de olsa şiddeti asla tasvip etmiyoruz ancak 299 Milyon 999 Bin sabırlı saygılı insanın olduğunu ve bu insanların içinde de günler ve aylarca randevu bekleyen, yanlış teşhise bağlı olarak sakat kalan, ölen, ihmal edilen, hastane yollarında günlerce perişan olan binlerce hasta ve hasta yakının yaşadığı acı ve ızdıraplarını en sessiz şekilde içlerine gömdüklerini de unutmamalıyız.

Ayrıca şiddet deyince aklımıza sadece fiziksel şiddet mi geliyor? Bir insanın onurunu kırmak kemik kırmaktan daha basit bir davranış mıdır?  Bir insanın kişiliğini incitmek bir kolu incitmekten daha mı az önemlidir ?

Görev ve sorumluluk bilincinin dışında hareket ederek insani duyguları hiçe sayan bir doktorun hasta üzerinde, bir öğretmenin öğrenci üzerinde bırakacağı psikolojik travma inanın fiziksel şiddetten çok ama çok daha ağır bir tahribattır.

Bir hastanede bir okulda veya bir kamu kurumunda sözel, psikolojik, ruhsal ve duygusal şiddete maruz kalmamış kaç tane insan vardır? 

Şiddet, iletişim kanallarının tıkalı, insani ilişkilerin zayıf olduğu yer ve zamanlarda düşünsel ve akılcı bir kurgu ile değil, ani öfke ile ortaya çıkar.

Ani öfkeli durumlarda akıl ve irade yani insandaki kontrol duygusu geçici olarak devre dışı kalabiliyor.

Haliyle böyle durumlarda kişi girişeceği olumsuz davranışların karşılığında alacağı cezayı o an için düşünemiyor. Düşünsenize en az yirmi yıl ceza alacağını bilen akıllı bir insan hiç bir şekilde cinayet işlemeye kalkar mıydı?

 Bu sebeplen vakaların azaltılması adına cezalandırmak tek başına yeterli olmadığı gibi toplumdaki şiddet olaylarının önüne geçmek için olayların sebep ve sonuçları bütünsel ele alınmalı, sosyolojik iyileştirme ve düzeltmelerle beraber kamu kurumlarındaki liyakat sorunu başta olmak üzere görevini ihmal ve suistimal eden görevliler için de ayrıca sıkı bir denetim mekanizması oluşturulmalıdır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?