USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

YÜCE KİTABIMIZ İLE MÜNASEBETİMİZ

05-04-2023

İmamı Gazâli'nin, Müslümanların Kur'ân'a bakışını anlatan temsili bir hikâyesi vardır.

“Bir ağanın bir çiftliği varmış. Çiftlikte de bol sayıda maraba. Ağa ve marabalar, çoluk çocuk beraberce burada yaşıyorlarmış. Ağa, çok iyi bir insanmış. Çiftlikteki herkes, onu çok severmiş. Bir gün ağa, kâhyayı çağırmış ve demiş ki: Ben bir sefere çıkacağım. Döner miyim, dönmez miyim; dönersem ne zaman dönerim bilmiyorum. Bu çiftliğin işlerinin nasıl yürüyeceğine dair bir talimatname yazdım. Her sabah kahvaltıda, vekilim olarak benim yerime sen oturacaksın ve bu talimatnameyi marabalara okuyacaksın, öylece işlerine başlayacaklar. Dönersem bu çiftliği aynen böyle bulmak istiyorum. Gece yarısı ağa, çiftlikten ayrılıp gider. Sabah kahvaltısında kâhya, ağanın yerine oturur ve ağanın sefere çıktığını ve bir talimatname bıraktığını söyler ve başlar talimatnameyi okumaya. Talimatnamede, çiftlikte günlük yapılması gerekenler yazılıymış. 

Günler geçip özlemler arttıkça, ağadan kendilerine hatıra kalan talimatları akşamları da okumaya başlarlar. Dinlerken ağlaşırlar, ağayla aralarında geçen hatıraları yâd ederler, bana şunu demişti, şunu yapmıştı. İş öyle bir hale geliyor ki yazılan talimatlara uymak yerine talimatnameyi süsleyip çerçeveliyor, evlerinin duvarlarına asıyorlar. Ona bakıp bakıp hüzünleniyorlar, ölüm günlerinde ayrılış günlerinde mutlu günlerinde oradan çıkarıp zaman zaman okuyorlar.

Hatta ağaya bağlılıklarını belirtmek için talimatnameyi çocuklarına ezberletiyorlar. Ve çiftlikte ağanın talimatnamesinin hafızları oluşur. Bir gün biri çıkar ve der ki: Çocuklarımıza ağanın mektubunu güzel okuma yarışması yaptıralım”. Yarışma yaptırılır. 1. 2. 3. gelenlere ödüller, plaketler, unvanlar vermişler. Artık çiftlik tören diyarı olmuş. Bu işlere kendilerini öyle kaptırmışlar ki asıl görev ve vazifelerini unutur hale gelmişler.   Ağa, yıllar sonra günün birinde dönüp gelir. Fakat çiftlikten eser kalmamıştır. Hiç kimse talimatnameye uymadığı, işleri yapmadığı için çiftlik tarumar olmuştur. Talimatname yazılı olduğu gibi başköşelerde özenle muhafaza edilip korunmuş ancak içindeki yapılması gerekenlerin hiç biri yapılmamıştır. ”

Kıssadaki hisseyi anladıysak bugünkü Hâl-i pür melâl´imiz de bundan pek farklı değil. Birçok şeyi ezbere biliyoruz ama onun ne anlama geldiğini gerçekte ne ifade ettiğini bir türlü anlayamıyoruz. Evreni ve içindeki bütün çiftlikleri bize bahşeden Rabbimizin bizlere bıraktığı TALİMATNAME’yi bir kenara bırakmış İçimizde ürettiğimiz ağa mektupları, menfaat putları ile yön bulmaya çalışıyoruz. İnsani ilişkilerimizde, toplumsal hayatımızda, Ahlâki değerlerimizde, eğitim sistemimizde de durum hep böyledir. İşimizi bir türlü ağanın mektubunu ezberlemekten öteye götüremiyoruz. Her gün bir şeyler ezberliyor, ezberleme yarışmaları yapıyoruz ama bu ezberlediklerimizde anlatılanlar nedir? Diye sorgulayıp uygulamayı bir türlü düşünemiyoruz. Kuru laf kalabalıkları ile ezberlemekten iş yapmaya imkânlar ve fırsatlar bulamıyoruz. Olayların yüzeysel görünüşüne o kadar kapılıyoruz ki, öze inerek asıl derinliği yakalayamıyoruz.  Bu anlamda kur’an okumanın ezberlemenin ve ezberletmenin gereksiz ve değersiz bir şey olduğunu asla söylemiyorum. Demek istediğim şu ki; kolu kırılan bir hastayı ortopedi’ye beyin rahatsızlığı geçiren bir hastayı nöroloji’ye götürmek yerine o hastalara cüzler ve hatimlerle şifa aramaya çalışacak kadar işi amacından saptırdık. Ayeti kerimedeki “Kur’an inananlar için bir Şifadır”  ayetinin manasını yanlış anlamış oluyoruz ki buradaki şifa kavramı daha çok manevi anlamda iman, amel ve ahlâka ilişkin kalplerdeki kötülük ve manevi hastalıkları iyileştirme anlamında kullanılmıştır. Dolayısıyla işin özünden çok şekline baktığımız için yapılması gerekenler, önemini ve anlamını yitiriyor, kur’anı kerimin bir hayat kitabı ve yaşam tarzı olduğunu unutuyor, hastalar için hastanelerde ölüler için cenaze ve mezarlıklarda okumayı amaç edinebiliyoruz. Hem reçetenin ötesi yanlış ilaçlar kullanıyor hem de yaşadığımız problem hastalık ve huzursuzlukların asıl sebebinin buradan başladığının farkına bile varamıyoruz.

Bir hasta bir cenaze ya da bir taziye olunca o ailenin hanımları kızları arasında bir salâvat kampanyası cüz ve hatim indirme yarışı olduğuna heppimiz şahitlik etmişizdir. Binlerce salâvat yüzlerce hatim zincirinde yoğun bir çaba ve emek sarf eden aynı hanımlara, kur’ana göre giyinmeyi eşi, ailesi ya da çocuklarına karşı bir görev veya sorumluluğunu hatırlatamaz, içinde bulunduğu hata ve yanlışını onlarca ayet ile açıklasınız kabul ve ikna ettiremez doğruyu yaptıramazsınız. Dolayısıyla yine kur’anın beyanından anlıyoruz ki; Asıl ve esas olan takvâ elbisesine bürünemedikten sonra diğer elbise ve libasların pek de bir önem ve kıymeti yoktur.

Okullarda camilerde TV ekranlarında Kur’an’ı Kerim’i güzel okuma, hafızlık ve ezanı güzel okuma yarışmaları düzenleniyor.

“Hafız yanık sesiyle “BELED” suresini okuyor: (12. O sarp yokuş nedir bilirmisin? 13. Köle azat etmek 14. Veya açlık gününde yemek yedirmektir. 15. Yakınlığı olan bir yetime. 16. Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula) Nur yüzlü dedeler, nineler yanık sesten çıkan Arapça nağmelerin etkisiyle ağlıyorlar. Fatihayı yüzlerine sürüp, ibadet şuuru ile dağılırken arka sokaklardaki çocuklar yine açlıktan uyuyamıyor olacaklarsa da…   Olsun hafızın sesi güzeldi…”  deyip geçebiliyoruz.  

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayını yardımlaşma ve açın halinden anlama ruhundan çıkarınca; israf şölenlerine, infak sadaka ve zekâtı, toplumsal barışı tesis edecek bir paylaşıma ve dayanışma olarak görmekten çıkarınca; riya gösteriş ve yoksulu aşağılama yöntemlerine dönüştürebiliyoruz.
Hasıl-ı kelam; gecemiz gündüzümüz, ömrümüz Kur’an’la geçiyor. Onu (talimatlarını) daima okuyoruz.  Ancak okumamızdaki kasıt kur’anı anlamak kavramak ve hayatla buluşturmak olmayınca tatbik etmeden okunan cüzler, indirilen hatimler ilahi talimatnamenin insana geliş amacını unutturuyor, ilahi mesajın özünden çok işin gösteriş ve süslü tarafını daha cazip hale getiriyor. Hal böyle olunca da bütün bu iyi niyetli gayretlerimize rağmen ne yazık ki Kur’an’ı kerimin hidayet rahmet ve şifa kaynağına erişemiyoruz.

Yüce rabbimiz, yaşam kılavuzumuz olan ilahi talimatnameyi okuyan okuduğunu anlayan anladığı ile amel eden, hayat kitabı haline getiren kullarından eylesin cümlemizi…

Kur’an ayında Kur’anın bütün hastalıklarımıza şifa kaynağı olması duasıyla

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?