Eski ve ilkel binalar, yıpranmış koridorlardan geçtikten sonra Newyork gümrük polisinin o asık suratlıları ile karşılaştım.
Güvenlik adına yaptıkları uygulamaları doğrusu çok kınadım, sürekli talimatlar ve emirler sonucu nihayet şehir metrosuna gitmek için hava metrosuna bindik.
Hava metrosu yeni yapıldığı için çok temiz ve çok moderndi. Kısa süreli bir yolculuktan sonra şehir metrosu…
Aman Allah’ım kendimi bir anda Batman yoğurt treninde yolculuk yapıyorum sandım. Eski ve kirli vagonları bir bu yana bir o yana yatan, raylarındaki bakımsızlıktan dolayı gürültüden kulakların zarının patlayacağı eski ve köhnemiş bir metro yolculuğu…
Nihayet şehir merkezindeyiz. Birçoğu yeni kazılmış ve birçok köşe başında kazıların yapıldığı, Newyork cadde ve sokaklarında biriken çöp yığınları arasında pis kokular ve düşe kalka yürümeye çalıştığım Brodway Bölgesi’nde otelimize giriyoruz.
Otelimiz beş yıldızlı ve lüks olmasına rağmen temizliği ve havlularının kirliliğinden bizim üç yıldızlı otellerden bir farkı yoktu…
Özellikle klozetlerinde yıkama su çeşmesinin olmayışı, büyük abdestte su kullanmasının olmayışı, bizi zor durumda bıraktığı gibi Amerikalıların temizlik noktasında çok sıkıntılı olduğunu da göstermiş oldu.
