1. BÖLÜM: GÜMRÜKSÜZ İTHALAT VE ÇİFTÇİNİN SESSİZ ZARARI
Türkiye, son dönemde 1 milyon ton mısır ve 1 milyon ton arpayı gümrüksüz olarak ithal etme kararı aldı. Resmî gerekçeye göre amaç, iç piyasada fiyat istikrarını sağlamak ve hayvancılık sektörünün yem ihtiyacını karşılamaktır. Ancak uygulamanın ardında, yerli üretici açısından derin bir çelişki yatıyor.
İthal ürünler ihtiyaç sahiplerine doğrudan ulaşmıyor; çoğu sanayici ve ithalatçı firmaların elinde kalıyor. Böylece çiftçi, emeğinin karşılığını alamıyor. Mazot, gübre ve işçilik maliyetleri artarken, gümrüksüz ithalat kapısı üretici için adeta bir ekonomik tuzak hâline geliyor.
Bu tablo sadece ekonomik bir mesele değil; aynı zamanda ekonomik adaletin sorgulanması gereken bir durumdur. Çiftçinin emeği değersizleştiğinde, tarımın sürdürülebilirliği zedelenir; toplumun gıda güvenliği riske girer.
Adaletin terazisi bozulduğunda, ekonomi de dengeden sapar. Zarar gören yalnızca çiftçi değil, dolaylı olarak tüm toplum olur.
2. BÖLÜM: ADALET VE DEMOKRASİ — İÇ SÖYLEM İLE AVRUPA’NIN AYNASI
İktidar sıkça “Ülkede adalet sorunu yok, herkes hukuk önünde eşit.” diyerek hukukun üstünlüğünün korunduğu mesajını veriyor. Ancak Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Nacho Sánchez Amor, son raporunda çarpıcı bir tespitte bulunuyor:
“Türkiye, demokratik standartlar ve hukukun üstünlüğü açısından tarihte görülmemiş bir seviyeye gerilemiştir.”
Bu sadece siyasi bir yorum değil; yargı bağımsızlığı, ifade özgürlüğü, siyasi davalar ve tutuklu gazeteciler üzerinden somut örneklerle desteklenen bir gözlemdir.
Yargının zayıfladığı yerde, ekonomik kararlar da keyfî biçimde şekillenir. Çiftçinin emeği üzerindeki baskı ile adalet sistemindeki çöküş, aslında aynı sorunun iki farklı yüzüdür.
Adaletin olmadığı bir ülkede, ne ekonomi istikrarlıdır ne toplum huzurlu. Vergisiz ithalatın yarattığı haksız rekabet ve hukuki adaletin eksikliği birleştiğinde, toplumsal huzursuzluk kaçınılmaz hâle gelir. Avrupa’nın eleştirisi ile iktidarın söylemi arasındaki derin fark, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasi ve toplumsal bir kırılmayı da göstermektedir.
SONUÇ: ADALET OLMADAN HUZUR OLMAZ
Ekonomik ve hukuki adalet birbirinden ayrılmaz. Gümrüksüz ithalat politikaları, çiftçinin emeğini değersizleştirirken; yargıdaki adaletsizlikler toplumun güvenini aşındırır.
Adaletin terazisi bozulduğunda, yalnızca gelir dağılımı değil; toplumsal huzur, güven ve dayanışma da kaybolur.
Gerçek huzur, yalnızca mahkeme salonlarında değil; tarlada, pazarda, emeğin olduğu her yerde adaletin sağlanmasıyla mümkündür.
