Kocaeli’nin Dilovası ilçesinde, parfüm imalatı yapılan bir binada çıkan yangında altısı hayatını kaybetti, ikisi çocuktu. Biri ağır olmak üzere yedi kişi de yaralandı.
Bu, ne yazık ki “bir ilk” değil. Türkiye, iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü. Her defasında aynı cümle: “Soruşturma başlatıldı.” Ama sonuç hep aynı: Yeni bir facia, yeni bir acı.
Çocuk yaşta çalıştırılanların varlığına yıllardır göz yumuluyor. Üretim yerlerinde gerekli önlemler alınmadan, denetimler tamamlanmadan izinler veriliyor. Kağıt üzerindeki yönetmelikler, sahada birer formaliteden ibaret.
Maden ocaklarında grizu patlamaları, her defasında yetersiz ekipman ve geciken kurtarma çalışmalarıyla hafızalara kazınıyor.
Hızlı tren kazalarında çoğu zaman tek suçlu olarak makinist gösteriliyor; sistem, denetim ve planlama hataları sessizce görmezden geliniyor.
Depremlerde hatalı müteahhitler serbest kalırken, altında kalan hayatların hesabını kim veriyor?
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, sorumlu kurumlar ve bakanlıklar hakkında derinlemesine bir araştırma yapılmıyor.
Sanki herkes susmayı tercih ediyor.
Bundan da açıkça anlaşılıyor ki bu uygulama, uzun bir süre daha çözümsüz kalacak.
Oysa gelişmiş ülkelerde bu tür olaylar sadece bir “kaza” değil, bir sistem sorgulamasıdır. Bizdeyse birkaç gün konuşulur, sonra unutulur.
Sanki alıştık. Sanki “kader” demek, bu ihmalleri aklamanın en kolay yolu oldu.
Bir ülkenin gelişmişliği, gökdelenlerinin yüksekliğiyle değil; emekçinin, çocuğun, vatandaşın hayatının değeriyle ölçülür.
Ve biz hâlâ bu sınavı geçemedik.
