Aman Allahım!
Türkiye orman yangınlarıyla cayır cayır yanıyor. Her yıl olduğu gibi yine harita kıpkırmızı, yine dumanlar gökyüzünü esir almış, yine doğa feryat figan. Ve yine insanlar, bu manzarayı sosyal medyada üzgün emojilerle geçiştiriyor.
Geçen bir yazımda söylemiştim: Ormanlar sadece ağaç değildir. Orman demek yağmur demektir, orman demek su demektir, yaşam demektir.
Yerin altındaki tüm madenlerden daha değerli bir hazine varsa o da ormanlarımızdır. Çünkü ne altın susuzlukta nefes verir, ne kömür kuraklıkta can verir.
Ama mesele yalnızca yangınlar değil. Asıl yangın insanın içindedir; duyarsızlık, ihmalkârlık ve vurdumduymazlık yangını.
Evinin, işyerinin önündeki 10 yıllık bir ağacı haftada birkaç bidon suyla yaşatabilecekken, bunu yapmayan bir toplum olduk. Kuruyan bir ağaca bakan ama içi sızlamayan insanlar çoğaldı.
Onlarca yılın emeği, birkaç haftalık ilgisizlikle yok olup gidiyor.
Yerel yönetimlerin sorumluluğu da ne yazık ki koca bir boşluk. Örneğin Batman Atatürk Parkı.
Yerel basında çıkan onlarca habere rağmen ne yazık ki ciddi hiçbir önlem alınmamış. O güzelim park, ağaçlarıyla birlikte susuzlukla mücadele ediyor.
Kimsenin umurunda değil. Oysa bir belediyenin en temel görevi, bulunduğu şehri nefes alır kılmaktır.
Bu mesele artık bir çevre sorunu değil, bu mesele bir insanlık meselesidir. Çünkü ağaca bakamayan, ormana sahip çıkamayan bir toplum, geleceğe hiç sahip çıkamaz. Ağaçlarımız kururken biz susarsak, bir gün biz kuruduğumuzda kimse konuşmayacak.
Artık radikal önlemler alınmalıdır.
Orman koruma ekipleri güçlendirilmeli, erken uyarı sistemleri yaygınlaştırılmalı, caydırıcı cezalar uygulanmalı. Ve en önemlisi, toplum eğitilmeli. Ağaç sevgisi kitaplarda değil, yaşamda öğretilmeli.
Çünkü biz yeşili korudukça hayat bizi korur.
Yoksa bir gün hep birlikte o yanan ormanların külleri altında kalacağız.

