1. SESSİZ İSTEK:
Haber Türk'ü Kim İstedi?
Kemal Can’ın ağzından dökülen bir cümle, medya koridorlarında yankılandı:
“Haber Türk'ü devlet büyüğü istedi.”
Bu kısa ifade, yıllardır konuşulan ama hep arka odalarda fısıldanan gerçeği açık etti. Medya artık haberin değil, talebin alanıydı. Birileri istediği için yayın yapan, birileri istemediği için susturulan ekranlar…
Türkiye’de gazetecilik, bir kamu hizmeti olmaktan çıkalı uzun zaman oldu. Artık hangi haberin “yayınlanabilir” olduğuna editör değil, kimin telefonu önce çalarsa o karar veriyor. Habertürk örneği, bu düzenin açık bir sembolü hâline geldi.
Bir devlet büyüğünün isteğiyle yönü değişen bir medya, halkın değil, güç sahiplerinin aynasına dönüşür. Oysa aynanın görevi yansıtmaktır; gösterilene değil, gerçeğe ayna tutmaktır.
2. HOLLANDA PLAKALI
Tanık: Kod Adı “XYZ49QP”
Yeni bir gizli tanık dosyası açıldı.
Kod adı “XYZ49QP” — tıpkı Hollanda plakası gibi.
İfade tutanağına göre, tanık şunları söylüyor:
“Orada Hollanda’ya bir merak var. Hollanda merakını ben biliyorum. Bir gün buradan göstereceğim, bütün Türkiye öğrenecek.”
Bu sözler, sıradan bir tanığın ifadesi olmaktan çok, bir mesaj gibi okunuyor. Hollanda sembolü, yalnızca coğrafi bir ima değil; sistemin dışına kaçan, oradan izlenen bir merakı anlatıyor. Türkiye’de “gizli tanık” olgusu artık adaletin değil, politik hesapların bir parçası. Tanığın kimliği gizli ama cümleleri açık: biri birilerine gözdağı veriyor.
Adaletin gizliliğe değil, açıklığa ihtiyaç duyduğu yerde, her yeni kod adı, her yeni plaka, hakikatin üzerini biraz daha örtüyor.
3. İTİRAFLARIN GÖLGESİNDE:
Ali İhsan Aktaş Dosyası
Ali İhsan Aktaş, yıllar içinde birçok belediye dosyasında “itirafçı” sıfatıyla yer aldı.
Kimi zaman belge sundu, kimi zaman tanıklık yaptı.
İfadesiyle onlarca iddia ortaya saçıldı: usulsüz ihaleler, akraba zincirleri, siyasetle iç içe geçen menfaat ağları…
Ama her seferinde aynı soru havada kaldı:
Bu itiraflar neden hep zamanında değil, çıkar dengesi değiştiğinde geliyor?
Türkiye’de itiraf, vicdanın değil, konjonktürün ürünü.
Ali İhsan Aktaş’ın sözleri belki doğrudur, belki eksiktir — ama bir gerçek var:
Tanıkların konuştuğu, ama adaletin sustuğu bir ülkede, hiçbir itiraf gerçeği bütünüyle aydınlatamaz.
4. KAPANIŞ:
Gerçeğin Plakası Değişse de Yol Aynı
Bugün biri “Haber Türk'ü kim istedi” diyor,
bir diğeri “Hollanda merakını ben biliyorum” diye tehdit savuruyor,
bir başkası “itiraf ettim” diyerek sahneye çıkıyor.
Ama sahne değişmiyor. Oyuncular farklı, senaryo aynı.
Türkiye’nin politik tiyatrosunda “tanıklar” ve “itirafçılar” hep hazır;
yalnızca ışığın yönü değişiyor.
Bir ülkenin gerçeği, gizli tanıkların kod adlarında değil,
suskun kalemlerin satır aralarında gizlidir.
Hangi plaka numarasını takarsak takalım,
adaletin yolu hep aynı yere çıkar, ya da hiç başlamaz.
