Suriye’de yıllardır süren savaşın, yıkımın ve parçalanmışlığın ortasında yeni bir dönem iddiasıyla dünyanın en demokratik seçimi gerçekleşti.
Şaka şaka hemen kızmayın.
Halk Meclisi seçimleri, demokrasinin değil, aslında otoritenin yeni kılıfını gösterdi.
Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) Beşar Esad yönetimini devirmesinin ardından yapılan ilk seçim, halk iradesinin değil, aslında Colani (AHMET ŞARA) iradesinin bir yansıması oldu.
Nasıl mı? Toplam 210 milletvekilinin seçileceği bu mecliste zaten 70 koltuğun doğrudan Muhammed Colani tarafından atanacak olması, seçileceklerinde yine onun tarafından belirlendiği, seçim adı altında düzenlenen sürecin bir meşruiyet vitrininden ibaret olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Halkın katılımının olmadığı, sadece 6 bin kişi oy kullandığı seçimin demokratikliğini ve meşrutiyetini taktirlerinize bırakıyorum.
Suriye gibi milyonlarca nüfusa sahip bir ülkede bu rakam, temsiliyet kelimesini bile anlamsız kılıyor sanırım.
Üstelik oy verme süreci doğrudan halk oylamasıyla değil, temsil esasına göre yapılmış. Yani sandık, halkın iradesini değil, önceden çizilmiş bir çerçevenin onaylanmasını sağlamış. Demokrasi, burada yalnızca afişte yazan bir kelime olmuş yani.
Ortadoğu toplumlarından demokrasi beklemek beyhude sanki. Hepsi aynı… Çünkü HTŞ’nin kontrol ettiği bölgelerde yapılan seçim, rejim değişikliğinin özgürlük getirmediğini, sadece iktidarın el değiştirdiğini gösteriyor. Esad’ın yıllarca eleştirilen otoriter düzeni, bugün Colani’nin eliyle yeniden üretilmiş durumda. Değişen sadece portreler, zihniyet aynı, Halk değil, silah konuşuyor. Buna ortadoğunun talihsiz kaderi mi diyelim, Allah’ın gazabımı diyelim, ne desek acaba…
Bir başka ironik detay da şu: Seçim sonuçlarının açıklanmasını bekleyen Yüksek Seçim Komitesi, bağımsızlık iddiasında bulunuyor. Oysa bu komite, kararlarını kimin gölgesinde alıyor, herkes biliyor. Ya da Allah için şu Ahmet Şara’yı kim bir anda getirip başkan yaptı. Ona bu meşrutiyeti bir anda kim veya kimler verdi?
Birçok siyaset bilimcisi, dış politika ile anayasa hukukçusu ortaya çıkan tablo ile bir devletin değil, bir örgütün kendi düzenini yasallaştırma girişimi olarak değerlendirdiklerini görüyoruz. Sadece 6 bin kişinin oy kullandığı bir seçim ile burada halkın değil, gücün meşruiyet aracına dönüşümü organize edilmiştir.
Gerçek demokrasi, sadece sandıkla değil, özgür irade, adalet ve bağımsız yargıyla mümkün olur. Suriye’de bugün yapılan şeyse, bu kavramların hepsine karşı işlenmiş bir siyasi tiyatrodan ibarettir.
Tıpkı tarihte daha önce yaşanmış benzer örnekler ile yanı uygulamalar yaşanmıştır.
Peki tekrar sormak istiyorum.
Gerçekten de Orta Doğuda barış ve demokrasinin geleceğine inanıyor musunuz?
