USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

HAYAT PAHALLILIĞI KARŞISINDA BİTMEYEN ÇILGIN TÜKETİMLERİMİZ

16-12-2021

Önlenemeyen enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında satın alma gücü her geçen gün düşerken dar ve sabit gelirli ailelerin geçim sıkıntıları da gittikçe artmaktadır.

Bu durum büyükten küçüğe, bireyden topluma her kesimi etkilemekte pek çok sorunu da beraberinde getirmektedir. Ancak bütün bu sıkıntı ve sorunlara rağmen sosyal yaşantımızda hiçbir değişikliğin olmaması ve lüks'e olan talebimizin azalmaması da ayrıca toplumsal bir sorun olarak görülmektedir.

Nitekim akaryakıt fiyatlarının bu denli artmasına rağmen toplu taşıma araçlarına rağbet olmamış lüks ve pahalı araç kullanımında azalma görülmemiştir.

Altın ve Döviz ile beraber hemen hemen her sektörde yüksek oranlarda artan ürün fiyatlarına rağmen insanların genelinin günlük yaşamlarındaki alışveriş ve tüketim alışkanlıklarında herhangi bir önlem ve tedbir almaya gitmedikleri de çok açık ve nettir.

Hem akıl hem ekonomiyle çelişen bu durumun varlığı ister istemez düşündürmektedir.

Değişen trendler, teknolojinin çok hızlı ilerlemesi, kentleşme, reklamlar, kitle iletişim araçları tüketim alışkanlıklarının değişmesinde etkili olsa da ihtiyaç dışı oluşan tüketim toplumda sosyolojik, psikolojik büyük sıkıntılara yol açmıştır

Diğer önemli unsur ise günümüz insanının tükettikçe mutlu olduğu veya olacağını sanması gerçeğidir.

Anlamanın ve anlaşılmanın zor olduğu, bireye atfedilen saygınlığın para ile konumlandırıldığı, kişinin kıyafeti ile karşılandığı, manevi değerlerin yitik, madde ve eşyanın insan için put haline geldiği bir tüketim âleminde topluma ayak uydurmak, yalnızlık hissini gidermek ve sosyal bir statü kazanmak adına sembolik tüketim ve alışverişler kaçınılmaz bir hal almıştır.

Duygu ve egolarımızı tatmin etmek, çevremize itibarlı görünmek için ihtiyaç ve maddi imkânlar gözetilmeksizin yapılan lüks tüketimler geçici mutluluklar verse de uzun vadede ruhsal travmalara ve sosyolojik olaylara dönüşmektedir.

Sevgi, başarı ve güven eksikliklerini aşırı satın alma ve alışveriş ile gidermeye, duygusal boşlukları tüketim ile doldurmaya çalışmak, önüne geçilmez bir israf ve tüketim çılgınlığına sebep olmakta ve sonuç olarak ortaya çıkan, daha çok tüketmek isteği sosyal problemlere, ahlaki çöküşlere neden olup doyumsuzluğun yarattığı psikolojik problemler toplumu yıpratmaktadır.

Düşük gelir ve maaşlara pahalı telefonlar almak, marka araçlara binmek, lüks giyinmek toplum nezdinde itibarlı gösterse de işin özünde borçlanmalara ve bankaların faiz girdabına düşürmeye birer sebeptir.

Son dönemdeki döviz ve altını seyreden ürün fiyatlarının artması karşısında alım gücünün gittikçe azalması ile beraber işçi ve fakir tabakadan çok gelir düzeyi yüksek kesimin duruma tepkili olması bize; ekonomik yaşamda gelirden çok giderlerin önemini bir kez daha göstermektedir.

Nitekim aylık 15.000 TL Maaş alan bir memurun kontrolsüz harcamalarla aylık 20.000 TL'de gider yaptığını düşünecek olursak bu memurun bankalara sürekli borçlu kalacağı ve geçim sıkıntısından çokça şikayet edeceği aşikardır.

Netice itibariyle iktisadi hayattaki tutum ve davranışlarımız yaşam biçimlerimizi de etkilemiş ZENGİNLİK-FAKİRLİK kavramlarının değişmesine de yol açmıştır.

Şöyle ki eskiden fakirlik deyince sabah kahvaltısını yapıp öğle yemeğinin derdine düşmek iken, bugün Audi'ye binemeyen Sarar'dan giyinemeyen kendini fakir görmektedir.

 Kapitalist sistemlerin egemen olduğu dünya düzenimizde çılgınca tüketimin zirve yaptığı bu sürede yaşadığımız küresel kuraklık, hastalık ve musibetlerin sebeplerini sadece politik ve jeopolitik olarak görmek bir şeyleri eksik bırakacaktır.

Hadiseye madde aleminden ziyade mana penceresinden bakmamızı elzem kılmıştır.

Öncelikle insan olarak kendimizi hesaba çekmeli, ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız.

Yediklerimizin içtiklerimizin sınır ve ölçülerini gözden geçirmeli Allah’a karşı şükürsüzlüğümüzü, doğaya karşı saygısızlığımızı ve insanlara karşı yitirdiğimiz şefkat ve merhametimizin ölçüsüne bakarak yüce Allah’ın bizleri kendi ellerimizin eyledikleriyle cezalandırma ihtimalini de hiç unutmamalıyız...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?