Bir insan düşünün; diliyle her fırsatta Ben Allah’a inanıyorum der, namazını kılar, orucunu tutar, dini ritüelleri eksiksiz yerine getirir.
Hatta belki de çevresinde örnek gösterilir, çok inançlı biri denir hakkında. Ancak iş çıkar ilişkilerine, paraya, menfaate ya da güce geldiğinde; aynı kişi, başkasının hakkını gasp ederken zerre kadar vicdan azabı duymaz.
Ortada apaçık bir çelişki yok mu?
Kur’an’ın ve tüm sahih İslam kaynaklarının açıkça ortaya koyduğu bir hakikat vardır.
Ahiret günü gerçektir. Herkesin tek tek hesaba çekileceği, yapılan hiçbir şeyin gizli kalmayacağı bir gün… Ve o gün, Allah’ın sonsuz merhametine rağmen bir tek konuda müdahale etmeyeceği vurgulanır.
KUL HAKKI. Yani insanın insana yaptığı haksızlık…
Peki, Allah’a ve hesap gününe iman ettiğini söyleyen bir kişi, gerçekten bu sözüne inanıyorsa, nasıl olur da kul hakkını göz göre göre çiğneyebilir?
Nasıl olur da başkasının emeğini gasbedebilir, yetimin malını yiyebilir, insanların hayatına zarar verecek kararlar alabilir? Bu sorunun yanıtı, sadece teolojik değil, aynı zamanda vicdani bir sorgulamayı da zorunlu kılıyor.
Burada durup sormak gerek. İnanç, sadece dilde kalan bir ifade midir, yoksa hayata yansıyan bir duruş mu?
Eğer bir kişi, Allah’a ve hesap gününe gerçekten inanıyorsa, kamera kaydına girmiş bir suçu inkâr edemeyeceğini bildiği gibi, kendi eylemlerinin de bir bir kaydedildiğini, ahirette unutulmuş hiçbir ayrıntının göz ardı edilmeyeceğini de bilir. Bu inanç, kişiyi hem içsel bir denetime hem de ahlaki bir sorumluluğa sevk eder.
Ama inanıyormuş gibi yapıp hiçbir ahlaki kaygı taşmadan başkalarının hakkını yiyorsa, orada inançtan değil, bir rol yapma halinden söz etmek daha yerinde olur.
Belki de sorunun temelinde, inanmak ile inanıyor görünmenin birbirine karıştırılması yatıyor. Din, sadece ritüellerden ibaret bir aidiyet değil, vicdanla, adaletle, merhametle iç içe geçmiş bir hayat biçimidir.
Kul hakkını hiçe sayarak yapılan ibadetler, içinde ruh olmayan kabuklardan başka nedir ki? Mirasçıların malına bekçilik yapıp öbür dünyada azabını çekmeye değer mi?
Elbette hepimiz insanız, hepimiz hata yapabiliriz. Ancak bile bile kul hakkına girmek, sonra da “nasıl olsa Allah affeder” demek, ahirete inancı bir ilahi sigorta poliçesine çevirmek değil midir?
Bu dünyada kimse görmese bile, mahşer günü her şey ortaya dökülecek. O gün geldiğinde “Ben inandım” demek, eğer bu dünyada hak gözetilmemişse, kimseyi kurtaramayacak.
Çünkü Allah affeder; ama kul affetmeden olmaz.
