Türkiye’de belediyeler denilince akla hizmet, üretim ve toplumsal fayda gelmesi gerekirken, ne yazık ki rant, yolsuzluk ve kayırmacılık geliyor.
İstisnasız her siyasi partiye mensup belediyelerde, yıllardır bin bir türlü şaibe, haksız kazanç ve keyfi uygulamalar kol geziyor. Kimsenin inkâr edemeyeceği bu tablo, artık ‘normal’ kabul edilir hale geldi.
Adına demokrasi denilen bu temsiliyet oyunu, belediyeler söz konusu olduğunda tamamen bir tiyatrodan ibaret.
Sözüm ona halkın iradesini temsil eden meclisler; ehliyetsiz, alakasız, sadece isim olsun diye getirilen kişilerle dolduruluyor. Sonra da bunun adına ‘denetim’ deniliyor. Oysa orada denetlenen tek şey, pastanın nasıl paylaşılacağı oluyor.
Belediyeler, şehirlerin geleceğini planlamak yerine, beton lobileriyle, ihalecilerle, müteahhitlerle el ele verip halkın kaynaklarını heba ediyorlar.
Yetmiyor, milyonlarca lira da “halk eğlencesi” adı altında sözde konser organizasyonlarına, şenliklere, festivallere akıtılıyor.
Adına sanatçı denilen bazı isimlere astronomik rakamlar ödenerek yapılan bu gösterişli programlar, aslında belediyelerin reklam kampanyasından başka bir şey değil.
Halkın ihtiyacı olan altyapı yatırımları, yeşil alanlar, sosyal yardımlar ise geri planda kalıyor.
Birkaç park açılışı, göstermelik sosyal destek paketleri, süslü konserler…
Bunlarla algı yönetiliyor ama geride devasa bir rant ağı bırakılıyor.
Üstelik bu pislik düzeninden partiler üstü olarak herkes payına düşeni alıyor.
Aslında bu yapı, Türkiye’de siyasetin genel mantığını da ele veriyor.
Siyaset, bir şirket gibi menfaat ve kâr maksimizasyonu üzerine kurulmuş.
Seçilmişler, kendilerini bir kamu görevlisi değil, bir şirketin patronu gibi görüyor. Kamu parasını yönetmek değil, kendi ikballerini yönetmek derdindeler.
Bu yüzden köklü bir sorgulama zamanı gelmedi mi?
Artık şu gerçek kabul edilmelidir.
Belediyeler, bu haliyle halkın çıkarlarını koruyacak durumda değildir. Gösterişe, liyakatsiz kadrolara, partizan kayırmacılığa ve lüzumsuz konser harcamalarına kurban edilen milyarlarca lira her yıl çöpe gidiyor. Bu düzen sürdürülebilir değil.
Belki de Türkiye’de belediye başkanlıkları dahil yerel yönetimlerin tamamı, baştan sona yeniden kurgulanmalı.
Yetkiler tek elde toplanmamalı, denetim mekanizmaları güçlendirilmeli, halkın doğrudan karar süreçlerine katılımı sağlanmalı. Aksi takdirde her gelen, bir öncekinden beter bir düzen kurmaya devam edecek.
Çünkü bu ülkenin bir belediyecilik değil, ahlak sorunu var.
Ve bu ahlak sorunu çözülmeden ne meclisler, ne başkanlar, ne de sandıklar bir işe yarar.
KISACASI TÜM BELEDİYELER KAPATILMALI…
