Türkiye’de sendikacılığın geldiği nokta, işçilerin haklarını savunmaktan ziyade, küçük krallıkların çıkarlarına hizmet eden bir yapıya dönüşmüştür.
İşçinin hakkını korumak için var olan sendikalar, zamanla koltuk ve makam hırsıyla yozlaşmış, emekçinin ve ülkedeki halkın dertlerinden uzaklaşmışlardır.
Bugün birçok sendika, sadece toplu sözleşme dönemlerinde sahneye çıkmakta, geri kalan zamanda ise işçinin yaşadığı sorunlara ve ülkedeki diğer ekonomik siyasal sosyal gelişmelere sessiz kalmaktadırlar.
Üstelik baskıyla üye kaydı yaptırdıklarına dair bazı iddiaların dolaşması, istifa edenleri tehdit ektiklerine dair dedikodular ve kendilerinden olmayanlara ayrımcılık uygulamalarının yapıldığı söylentileri, bu yapıları işçinin gözünde dilencilik sendikacılığına indirgemiştir.
Oysa gerçek sendikacılık, patronun karşısında dimdik durmayı, emeğin onurunu korumayı gerektirir.
Daha da vahimi, sendikalar yalnız değildir.
Mesleki odalar ve işveren örgütleri de aynı işlevsizlikle yoluna devam etmektedir.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu ve benzeri oda ile kurumlar da üyelerinin gerçek sorunlarını savunmak yerine, kendi bürokratik düzenlerini korumaya odaklanmışlardır.
Üretici üretim maliyetleri altında ezilirken, esnaf iflas bayrağını çekerken, sanayici finansmana ulaşmakta zorlanırken bu odaların çoğu, üyelerinin yanında değil, siyasi iktidarın gölgesinde sessizliğini sürdürmektedirler.
Ülkenin temel sorunlarına gelince, yanlış ekonomik politikalar, yolsuzluklar, kayırmalar ve hukuksuzluklar herkesin hayatını doğrudan etkilerken, ne sendikalardan ne de bu odalardan ciddi bir itiraz yükselmektedir.
Oysa bir ülkede adalet ve hukuk tesis edilmeden, şeffaflık sağlanmadan sürdürülebilir bir ekonomik gelişmeden söz etmek mümkün değildir.
Ekonomi gelişirse bundan en başta işçi, esnaf, çiftçi ve üretici fayda görür. Ama bu bilinç ne sendikalarda ne de odalarda vardır.
Sonuç olarak, sendikalar ve mesleki odalar asli görevlerinden uzaklaşmış, üyelerinin sorunlarını çözmek yerine kendi düzenlerini koruyan yapılara dönüşmüşlerdir.
Gerçek sendikacılık ve gerçek meslek örgütleri, işçinin, esnafın, çiftçinin, üreticinin hakkını savunur, patronun veya iktidarın değil emeğin yanında durur, ülkenin hukuk ve adalet mücadelesinde sesini yükseltir.
Bu dönüşüm sağlanmadıkça, işçiler, esnaflar ve üreticiler bu yapılardan umudu tamamen kesecek, onları tarih sahnesinde sadece “işlevsiz çıkar odakları” olarak hatırlayacaktır.
