USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

DİN VE EKONOMİ

05-07-2017

İslam dininin kutsal kitabı KUR’AN-I KERİM incelendiğinde bu dinin birçok hükmünün dünyevi hayatı da düzenlediği görülecektir.Elbette ki, dinlerin tamamı dünyevi hayatı düzenleme amacını benimsemektedir. Ancak, bu İslam dininde yoğun olarak karşılaşılan bir olgudur.Toplumda sanki İslam dini sadece ölüler için indirilmiş gibi bir algı oluşmuştur.Çünkü bizler ölmeyinceye kadar islamın bir çok hükmünü genelde hatırlamaz ve uygulamayız. İslamda ekonomi alanında çok bir şekilde  fikir üretildiğini görmekteyiz. Gerek Kur’an-ı Kerim’de, gerek sünnet hükümlerinde, gerekse ünlü İslam düşünürlerinin eserlerinde ekonomik yaşama ilişkin değerlendirmelere rastlamak mümkündür. 

Peygamberimizin sağlığında ve ölümünden sonraki 4 Halife’nin devrinde, İslam Devleti Bizans ve Sasani gibi iki köklü medeniyetle mücadele ederek , kısa bir sürede büyük bir askeri başarı göstermişti.Bu medeniyetleri askeri açıdan bastırabilen İslam medeniyeti, aynı başarıyı sosyal ve kültürel açıdan gösterebilmek için öncelikle kendi öz kaynağından hareket ederek dilbilgisi, belagat, fıkıh, kelam gibi dini bilimlere ağırlık vermiştir.

 İslam Devleti’nin ve ardından gelen Emevi-Abbasi Devletleri’nin yöneticileri hükmettikleri toplumlar üzerinde otorite kurabilmek ve meşruiyet sağlayabilmek için bu dini bilimleri, özellikle de İslam Hukuku olan fıkhın, gelişimini teşvik ettiler. İslam dininin diğer inançlara kıyasla sosyal hayatın, dolayısıyla ekonomik yaşamın, daha çok içinde olmasının başta gelen sebeplerinden birisi de bu tarihsel süreçtir.Yani ,kendi iktidarlarını sorunsuz bir şekilde sürdürebilmek için ,din adına bir çok hadis uydurulduğu  kimi din alimleri ve tarihçiler tarafından söylenmektedir.

 Dinsel Temeller İslam Dininin asli ve temel kaynağı Kur’an’dır. Müfessirler tarafından her türlü yorum ve çıkarım kutsal kitap üzerinden yapılmaktadır. Hükümlerin bir kısmı açık ve kesin olmakla birlikte zaman ve coğrafyada görülen farklılıklar nedeniyle birçok ayetin birbirinden farklı yorumları bulunmaktadır.Buda yaşama farklı bakış açılarını getirmiş ve farklı uygulamaların oluşmasına neden olmuştur.

 İslami Ekonomik Sistem İslam dini, daha önce de belirtildiği gibi, bir siyasi sistem önermiştir. Bu sistemi Kur’an’ın hükümlerine göre bir devlet kuran ve başına geçen peygamberin icraatlarından anlayabilmekteyiz. Bu siyasi düzen, Kur’an’ın hükümlerinden yola çıkarak çeşitli ekonomik normlar oluşturmuştur. Emeğe saygı, faiz yasağı, zekat ve sadaka kavramları, bir ekonomik doktrinin temellerini oluşturabilecek altyapıya sahip olunduğunu göstermektedir. 

İslam dininin faizi yasaklaması, İslam ülkelerindeki ekonomik hayatın batı ekonomik sistemleriyle uyumunu sağlayacak bir finansal kurumsallaşmayı engellemiştir.Müslümanların ,kendi dinlerinin gereklerini yerine getirerek , İslam’ın sosyal adalet ve eşitlik ilkelerine dayalı yeni bir ekonomik sistem kurmaları gerektiğine inanıyorum.Ancak Müslümanlar olarak, bu şekilde görevimizi yapmış ve insanlığın refahını, mutluluğunu güven altına alan ve onu koruyan barış mesajını insanlığa vermiş olacağız.Buradan hareketle İslam dünyası için, faizsiz bir düzen kurulması vazgeçilmez bir temel amaç haline gelmiş durumdadır. 

Ancak küresel düzeyde, faizin olmadığı yerde bankacılık, bankacılığın bulunmadığı yerde de finansal dünyanın bulunması olanaksızdır. Bu nedenle ‘faizsiz bankacılık’ kavramı ekonomi literatürüne kazandırılmıştır. Faizsiz bankacılık yapan katılım bankalarının işlem süreci incelendiğinde kısaca şu söylenebilir: bu bankalar, kredi çekmek isteyen müşteri adına bir mal satın alıp karla o müşteriye satmakta, parasını yatırmak isteyen müşteriye ise, belli işlerden kazandığı kardan pay vermektedir. Böylece faizsiz sistemin kurulduğu iddia edilmektedir. Ancak bu konuda birçok itiraz bulunmaktadır. 

 Bazı yatırımlar kısa vadede çok kar getirebilir. Ancak hiçbir yatırım uzun vadede aynı karlılığı sürdüremez. Bir süre sonra karlılık normal seviyeye düşmeye başlayacaktır. Dolayısı ile katılım bankaları sürekli olarak yüksek oranda kar payı dağıtamazlar. Buna karşılık faiz dağıtımında bu tür bir sıkıntı bulunmamaktadır. Bu sebeple kar payı oranları faizin altında kalacağından, özellikle uluslararası yatırımcılara, cazip gelmeyecek, katılım bankaları ülkeyi istenen kalkınma seviyesine ulaştıracak birikimi yaratamayacaklardır.

 Bu yeni dönemde, günlük yaşam ve ekonomi ile ilgilenmeyen ve bu konuda hükümleri bulunmayan bir inanç sisteminin etkisini sürdürebilmesinin güç olduğu gözlemlenmiştir. İslam inancındaki gelişmeler de bu durumu doğrulamaktadır. Dünyevi hayatla ilgilenip ekonomiye değinmeyen bir din düşünülemez. Modern insan dinin olduğu yöne bakmasa bile, din insanın baktığı yöne giderek birey hayatında önemli bir yere sahip olmayı sürdürmektedir.

Müslümanlar özellikle  kendi kaynaklarını adil ve eşit bir şekilde bölüşmeyi becerebilmeli kendi toplumlarına refah ve adalet ile hüküm etmeyi başarabilmeli günümüzde saplandığı kölelik zincirlerini kırarak kardeş olmayı sağlayabilmeleri gerekmektedir.YOKSA HER ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ ÜZERE DEVAM EDECEKTİR.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?