USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

İSRAF VE EKONOMİK KALKINMA

12-06-2019

Bir evin ekonomik durumundan tutunda, bir ilçe-il veya ülkenin ekonomik dengesini bozan ana faktör israf ve atıl yani faydası olmayan ölü yatırımlardan geçtiğini düşünüyorum. Gelir getirici, üretime dönük herhangi bir katkısı olmayan yatırımların ekonomik çöküntüye neden olduğu bir gerçektir.
Basit bir örnek ile şöyle açıklamak isterim.
4 çocuk sahibi bir ailenin babası vefat etmiştir. Çocuklarına tarla, bağ, bahçe, traktör, ya da imalat atölyesi ve makineler bırakmıştır. Evin idaresi büyük çocuğun eline geçmiş ve büyük kardeş, ilk olarak, işe bir bahçeyi satıp her bir kardeşe yeni bir ev yapmıştır. Evlerin lüksüne önem verilmiş, satılan bahçe yetmemiş, yanına bir tarlayı da satıp eklemiştir.
Evler bitmiş, para yetmemiş, dayanıp döşenmesi içinde traktörü veya makinelerin satılması gerekmiştir. Diğer kardeşler de, hayat ne kadar güzel büyük abimiz ne kadar güzel bizi idare ediyor havasındadırlar. Hepimizi ev sahibi yaptı diye sevinip bol keseden yaptıkları harcamalar sonucunda, satılabilecek her şey satıldıktan sonra, dışarıya borçlanmalar başlamıştır. Sonunda borçlular alacaklarını istemeye başlayınca, kardeşler bir birine girmişlerdir.
Eğer bir ülke, gelirlerini üretime değil de, daha çok hizmet ve gelir getirmeyen inşaat yatırımına gömerse ve bunu borçlanarakta yapıyor ise,  işin sonunda her şey kötüye gidecektir. Kamudaki israfın had safada olduğunu hiç kimse inkâr edemez bence. Kıt kaynakların gösteriş ve ihtişama harcanması bir ülke için intihardır. Yıllar önce ekonomosi bizden çok geri olan GÜNEY KORE gibi ülkeler marka değerler yaratarak, sanayide dünyada söz sahibi olduğunu görmekteyiz.
Gelişmekte olan ülkelerin kalkınabilmeleri için yani sanayisi gelişmemiş ülkeler, ekonomik gücü elde edebilmek için başta tarımsal alanda gelişip buradan elde edilen sermaye ile maliyeti yüksek olan makine ve bilişim sektöründe başarılı olabileceği söyleniyordu.
Tarımın geldiği son nokta herkesin malumüdür.
Türkiye idare yapısında, aşırı derecede dağılmanın olduğu fikrindeyim. Örneğin, bir şehrin bütçesine bakıldığında, valilik il özel idare bütçesi ayrı, kurumların bütçeleri ayrı, belediyeninki ayrı, o ildeki üniversitenin bütçesi ayrıdır. Herkes kendi kafasına göre birbirinden bağımsız olarak yatırım yapabilmekte, yaptığı yatırımı 2 veya 3 yıl sonra bozup yerine yenisi yapabilmektedir. Hiç kimsede, neden böyle yapılıyor diye soramamaktadır.
Bu keşmekeşliğin önüne geçip gereksiz harcamaların olmaması için, bir şehire gelecek tüm paranın tek elde toplanması ve bu paranın öncelik sırasına göre dağılımın yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Örneğin seçilmiş bir belediye başkanı dilediği tasarrufu yapmakta, belediyeyi dilediği kadar borçlandırabilmektedir. Onun yerine gelecek bir sonraki başkan, borçlara batık bir belediye ile millete ne hizmet verebilecektir ki? Bu sadece basit bir örnektir. En başta belediyelerin borçlanmalarına bir sınırlama getirilmeli, bütçeden aldıkları desteklerin bir oranına kadar borçlanma yapabilmelidirler.
Bütçesinin çok çok üstünde borçlanmaları ve keyfi yatırımlar ve harcamaların yapılmasının önü kesilmelidir. Daha 2,3 yıl önce yapılmış bir yatırımın yerine, onu bozup tekrardan yenisi yapmak akıl işi değildir bence…
Yapılacak yatırımların ihtiyaç önceliğine göre yapılmasına çok dikkat edilmelidir. Yapılacak tüm ihaleler mutlaka ama mutlaka herkese açık olması yada online sistem üzerinde müracaatların yapılmasının önü açılmalıdır. Bu açıklık diğer kurumların yapacakları ihaleler içinde geçerli olması gerekmektedir.
Bu keyfiliğin üniversitelerde de yapıldığı yazılmakta ve çizilmektedir.
Son günlerde özellikle sosyal medyada da sık dile getirilen bazı habere göre,  bazı üniversiteler kişiye özel kadro açtıkları yazılıp çizilmektedir. Bilim yuvası olan üniversitelerde, torpil ve kişiye özel kadroların açıldığı bir yerde, bilimi konuşmak mümkün müdür?
Yâda bazı rektörlerin lüks harcamalar yapmaları, araç kiralama ihalelerinden tutunda gereksiz inşaat yatırımlara imza atmaları gibi örnekler sıralanabilir… 
Bir şehire harcanak paranın, o şehirdeki tüm kurumların ortak hareket etmeleri, ortak projeler ile ,o şehre faydalı olabilecek değerler üretmek, üretilen değerlerin öncelik sırasını yapmak ve buna göre yatırım projelerini geliştirmek daha mantıklı olmayacak mıdır.
Bunun içinde paranın tek elden toplanması gerekmez mi? Ancak bu şekilde bir bütünlük sağlanıp yapılan harcamaların topluma faydasının olabileceğine inanıyorum.
Gelişmiş ülkelerdeki idare yapısının iyi tahlil edilerek, ülkemize uyarlanması çok zor olmayacak diye düşünüyorum. Her türlü meziyetlerini örnek aldığımız batı dünyasında, bu işler nasıl yapılıyor diye merak edip araştıran yöneticilerimiz yok sanırım.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?