?>

DEİZİM…

Mehmet Cevat Kerem

6 ay önce

Zamanın dilinde ve ruhunda yeni bir çatırtı var artık ‘Deizim’ sessizce büyüyen, görünmez fakat giderek belirginleşen bu yönelim, özellikle genç akılların içinde ruhunda yankılanıyor.

Artık birçok genç, evrenin bir yaratıcı tarafından var edildiğine inanıyor; ama bu yaratıcıya ibadet etmek, kutsal kitaplara bağlanmak ya da peygamberlere inanmak gerektiğini düşünmüyor.

Peki, ne oldu da kalpler bu kadar uzaklaştı, eller artık dua değil soru işaretleriyle doldu?

Bunun cevabı, sadece felsefi arayışlarda değil, aynı zamanda görünenle yaşanan arasındaki uçurumda gizli. Yani söylenen ile yapılan arasındaki uçurum…

Gençler artık klişe cevaplarla yetinmiyor. Ezberlenmiş dualar, sorgulanmadan yinelenen nasihatler, cevapsız kalan sorular, onların zihninde sessiz isyanlara dönüşüyor. Aradığı hakikat, afişlerde değil, davranışlarda. Ama söz başka, yaşam başka olunca, kalpler, sahicilikten uzaklaştıkça sığınılacak başka limanlar arıyor.

Çünkü ortada büyük bir tutarsızlık görülüyor.

Dini sevdirmek için var olduklarını söyleyen birçok yapı, zamanla şekilciliğe takılıp kaldılar. Ritüellerle ruhu karıştırdı, görünüşle özü ayırt edemediler. Allah’a ulaşmanın yolu olarak kendilerini göstermeye başladılar. Sanki din, sadece onların elinde geçerliymiş gibi. Bazıları, maneviyatı çıkarlarının süsü yaptılar. Bazılarıysa koltukların gölgesinde öğretileri küçülttüler, koltuklarına basamak yaptılar.

İnancın pazarlanabilir bir ürüne dönüşmesi, Allah ile kul arasındaki ilişkiyi, aracıların egemenliğine bıraktı. Bu da genç zihinlerde büyük bir kırılma yarattı. Çünkü iman, samimiyetle beslenir, gösterişle değil. Çünkü söylem ile yaşam tezattır. Ahlaki söylemleriyle öne çıkan bazı dini figürlerin, perde arkasındaki yanlışları ve çifte standartları.

Sorma, düşünme, yap  komutu, eleştirel aklı olan bir nesilde karşılık bulmayıştık.

Gerçek sorularla gelen gençlerin, hazır cevaplarla geçiştirilmesi, onları daha fazla sorgulamaya itilmesi.

Kültürel değil, evrensel bir dil eksikliği, Dini anlatım, yerel geleneklerin esiri oldukça evrensel çağrı gücünü yitirmesi gibi nedenler etkili oluyor.

Dinin bir korku alanı değil, bir merhamet ve anlam penceresi olarak anlatmak gerekir. Öğütler, hayatla örtüşmeli, davet edenler, yaşadıklarıyla örnek olmalılar. Gençlere vaaz değil, vicdanla dokunulmalı. Onları kazanmanın yolu, onlara güvenmekten geçer. Gerçek bir dinî anlatım, baskı değil, nefes olmalıdır.

Deizmi bir isyan olarak görmek kolay, ama bu isyanın içindeki arayışı görmek zor. Gençler aslında tamamen terk etmiyor; sadece inanmaya değer bir temsil arıyor. Belki de sorulması gereken şu: Gerçekten temsil ediyor muyuz? Yoksa sadece görünür mü oluyoruz? Yâda bunda ne kadar kabahatimiz var? Sormak lazım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI