?>

1 MAYIS VE İŞÇİ SENDİKALARI İŞVEREN ODALARI

Mehmet Cevat Kerem

7 ay önce

1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, dünyada işçi sınıfının hak mücadelesini ve emeğin değerini simgeleyen en önemli günlerden biridir.

Ancak Türkiye’de 1 Mayıs, yalnızca bir kutlama ya da anma günü değil, aynı zamanda devlet-toplum ilişkilerinin, sendikal hareketin ve demokratik yapının test edildiği kritik bir zemine dönüşmüştür. Bu bağlamda 1 Mayıs’ın anlamı, yalnızca meydanlarda toplanmakla sınırlı kalmaz; sendikaların işlevi, meslek odalarının etkisi ve devletin çalışanlara yönelik politikaları da bu günün ruhuna dair önemli ipuçları taşır.

Türkiye’de 1 Mayıs’ın kutlanması, yıllardır yasaklar, güvenlik önlemleri ve sembolik alanlara getirilen kısıtlamalarla şekilleniyor. Taksim gibi tarihsel öneme sahip meydanlarda toplanmak çoğu zaman engelleniyor, valilik kararları ve kolluk kuvvetlerinin müdahaleleriyle emekçilerin sesi bastırılıyor. Bu durum, ifade özgürlüğü ve toplanma hakkının sistematik biçimde sınırlandırıldığını göstermektedir. Oysa demokratik bir toplumda, 1 Mayıs yalnızca bir tatil günü değil, emeğin haklı taleplerini görünür kılma fırsatıdır.

Türkiye’de sendikacılık, uzun süredir hem siyasi müdahalelere açık bir alan hem de iç yapısal sorunlarla boğuşan bir kurum haline gelmiştir. Birçok sendika, üyelerinin sorunlarını çözmek yerine bürokratik bir yapıya hapsolmuş durumdadır.

Üst düzey yöneticiler yıllarca aynı görevlerde kalabiliyor; demokratik seçim süreçleri ya hiç işlemiyor ya da göstermelik hale gelmiş durumda. Bu durum, sendikaları birer “krallık” gibi işleten, üyeleriyle arasındaki organik bağı koparan bir yapıya dönüştürmüştür. Yöneticilerin yüksek maaşlar alması lüks harcamaları buna örnek gösterilebilir.

Benzer şekilde, meslek odaları ve işveren örgütleri de büyük ölçüde etkisiz bir pozisyonda.

Odalar, özellikle mühendislik, mimarlık, tabiplik gibi alanlarda önemli temsil gücüne sahip olmalarına rağmen, çoğunlukla siyasi çekişmelerin içine çekilmiş ve üyelerinin mesleki sorunlarına çözüm üretmekten uzaklaşmış durumdalar.

İşveren odaları ise ekonomi politikalarının yönlendirilmesinde aktif bir rol oynayacak potansiyeli taşırken, çoğunlukla hükümet politikalarına eleştirel bir duruş sergilemekten kaçındıklarını söyleyebiliriz.

Sendikalar ve odaların ortak problemi, içyapılarının demokratik olmamasıdır. Şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcı mekanizmalar yeterince işlememektedir. Üyelerin karar alma süreçlerine etkin şekilde katılamadığı bir sistemde, bu kurumlar işlevini yitirir.

Üstelik bu yapılar, yalnızca iç işleyişlerinde değil, toplumsal temsiliyette de ciddi bir meşruiyet kaybı yaşamaktadır.

• Sendika ve odalarda yöneticilik sürelerine sınırlama getirilmeli; yeniden seçilme şartları demokratik bir çerçevede düzenlenmelidir.

• Üyelerin doğrudan katılımıyla karar alma süreçleri işletilmeli; referandum benzeri yöntemlerle aidat politikaları ve eylem planları belirlenmelidir.

• Devlet, çalışanların sendika aidatlarını otomatik olarak iade etmekten vazgeçmeli; bu mali ilişki sendika ile üyesi arasında kalmalıdır.

• 1 Mayıs gibi simgesel günlerde anayasal haklar eksiksiz biçimde tanınmalı ve kamu düzeni gerekçesiyle keyfi yasaklamalardan kaçınılmalıdır.

Türkiye’de emek örgütleri, yalnızca dış baskılardan değil, kendi içyapılarından kaynaklanan sorunlarla da mücadele etmektedir.

1 Mayıs’ın hakiki anlamda bir dayanışma gününe dönüşebilmesi için, sendikaların ve meslek odalarının yeniden yapılandırılması; katılımcı, şeffaf ve hesap verebilir hale gelmesi şarttır.

Aksi takdirde bu kurumlar, yalnızca tabela yapıları olarak kalmaya ve emekçilerin güvenini yitirmeye mahkûmdurlar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI