?>

DEVLET YÖNETİMİNDE: LİYAKAT, ADALET VE İSTİŞARE

Mehmet Cevat Kerem

1 ay önce

İslam medeniyeti, devlet yönetimini sadece güç ve iktidar aracı olarak değil, topluma hizmet etme sorumluluğu olarak görmüştür. Kur’an ve sünnet çizgisinde şekillenen İslam siyaset anlayışı, üç temel ilke üzerine bina edilmiştir. Liyakat, adalet ve istişare. Bu üç ilke, bir toplumun hem dirliğini hem de devletin meşruiyetini ayakta tutar.

1. LİYAKAT İLKESİ: EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ

Kur’an-ı Kerim’de “Allah size emanetleri ehline vermenizi emreder” (Nisa, 58) buyurularak devlet görevlerinde liyakat esası açıkça belirtilmiştir. Hz. Peygamber de “İş ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekle” hadisinde liyakatsiz yönetimin toplumu çöküşe götüreceğini haber vermiştir.

İslam’da yöneticiden en küçük memura kadar herkesin görevi, ehil olan kişilere verilmelidir. Görevler sadakat değil, ehliyet ve kabiliyet esasına göre dağıtılmalıdır.

2. ADALET İLKESİ: DEVLETİN TEMELİ

Adalet, İslam siyasetinde devletin direği kabul edilir. Kur’an, “Adaletle hükmedin; çünkü Allah adaletli davrananları sever” (Maide, 42) buyurur. Hz. Ömer’in “Fırat kıyısında bir koyun zayi olsa, hesabı benden sorulur” sözü, adaletin sadece mahkemede değil, devletin her kademesinde gözetilmesi gerektiğini anlatır.

Adaletin olmadığı yerde güven kalmaz, güvenin olmadığı yerde devlet meşruiyetini kaybeder.

3. İSTİŞARE İLKESİ: KATILIMCI VE ŞEFFAF YÖNETİM

İstişare, yani danışma, İslam’ın en erken demokratik değerlerinden biridir. Kur’an’da “Onların işleri aralarında istişare iledir” (Şura, 38) buyrulur. Hz. Peygamber, en kritik savaş ve barış kararlarını bile sahabesiyle istişare ederek almıştır.

Bu, yöneticinin her şeyi bilen otorite değil, toplumun ortak aklına değer veren bir lider olması gerektiğini gösterir.

PEKİ, TÜRKİYE’DE DURUM NE?

Bugün Türkiye’nin yönetim anlayışına bu üç ilke açısından baktığımızda tablo düşündürücüdür. Her dönem de gücü eline geçiren tüm siyasi partilerde;

Liyakat yerine sadakat: Kamu kurumlarında, özellikle son yıllarda atamalarda partizanlık, akrabalık veya ideolojik yakınlık çoğu kez ehliyetin önüne geçmiştir. Bu durum, hem kurumların verimliliğini hem de vatandaşın devlete olan güvenini zedelemektedir. Adalet duygusunun zayıflaması: Yargıya olan güvenin ciddi şekilde sarsıldığı, hukuk kararlarının siyasi etkiden bağımsız alınmadığı yönündeki algı toplumu derin bir umutsuzluğa itmiştir. Adaletin yerini kayırmacılık aldığında, toplumda huzur da adalet de kalmaz. İstişare kültürünün yokluğu: Günümüz yönetiminde istişare, çoğu zaman bir formaliteye dönüşmüştür. Kararlar dar bir çevrede alınmakta, farklı görüşlere tahammül azalmakta, eleştiri “ihanet” olarak görülmektedir. Oysa İslam, yöneticiyi danışan, dinleyen, ortak akla önem veren bir konuma koyar.

İslam, güçlü devletin sırrını zenginlikte değil, ahlakta ve adalette görür. Liyakatli kadroların yönettiği, adaletin hâkim olduğu, istişarenin kültür haline geldiği bir düzen, sadece İslami değil, aynı zamanda çağdaş, insani ve sürdürülebilir bir yönetim modelidir.

Türkiye’nin geleceği de, bu kadim ilkeleri hatırlayıp yeniden hayata geçirmesine bağlıdır. Çünkü devlet, ancak ehil, adil ve istişareye açık yöneticilerin elinde gerçekten “devlet” olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI