?>

SİYASET VE KAPANAN UMUTLAR

Mehmet Cevat Kerem

3 ay önce

Türkiye’de demokrasinin en büyük handikabı siyasetin halktan kopuk bir  kapalı devre çıkar kulübü ne dönüşmesidir.

Bugün ilçe başkanlıklarından genel başkanlığa, belediye meclisinden milletvekilliğine kadar uzanan zincir, çoğunlukla parti genel merkezlerinde, dar bir kadronun insafıyla şekilleniyor. Halkın iradesi, parti koridorlarında dağıtılan bir  kontenjandan ibaret hâle geliyor.

Tüm partiler aynı hastalığı taşımaktadırlar.

Siyasi Partiler Yasası köklü bir şekilde değişmeden, bu ülkenin siyaseti temizlenmez. Parti üyelerinin söz ve yetki sahibi olmadığı, delege listelerinin  parti baronları” masasında yazıldığı bir düzende, gerçek temsiliyet hayalden öteye geçemez. İl ve ilçe başkanları, belediye başkanları ve milletvekilleri, o partiye gönül vermiş kayıtlı üyelerin oyuyla belirlenmedikçe siyasetin kapısı halka kapanmaya devam edecektir. Yoksa halk sadece önüne koyulanlardan birini tercih etmek zorunda kalmaktadır.

Sorun sadece temsil krizi değil. Görevlerin adeta miras gibi görülmesi, siyaseti kanıksanmış bir “meslek” hâline getirdi. Dönem sınırlaması yok, koltuğu kapan bırakmıyor. İki dönem veya makul bir süre sınırı getirilmediği sürece, siyasetin gençleşmesi ve yenilenmesi mümkün değil.4-5-6-7 dönem milletvekili olmak belediye başkanı olmak nedir yahu..

Bugün siyaset, ne yazık ki büyük ölçüde bir hızlı zenginleşme aracına dönmüş durumdadır. Kamu ihalelerinden nepotizme, imar rantlarından kayırmacılığa kadar uzanan bir ağ, halkın alın terinden çalıyor. Yolsuzluk iddiaları gazetelerin manşetlerinden düşmüyor, ama siyasi etik mekanizmaları çalıştırılmıyor. Çünkü sistem, bu tür ilişkilerden beslenen bir yapıya dönüşmüş durumda. Benim adamım kazansın, ben de payımı alayım  anlayışı, siyaseti adeta bir ticarethane gibi işletiyor. Böyle bir düzende dürüst ve nitelikli insanların siyasete girmesi de cesaret istiyor.

Milletvekili ya da belediye başkanının seçildikten sonra parti değiştirmesi hâlinde görevinin otomatik olarak düşmesi gerekir. Seçmen, oyunu bir parti programına veriyor, kişisel ikbal için saf değiştiren siyasetçi, aslında seçmenin iradesini gasp ediyor.

Bugün kamuoyu araştırmaları, siyasete güvenin diplerde olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni, halkın sırtında yükselip sonra halkı unutan bir anlayışın hâkim olmasıdır. Çıkar için, makam için, ihale için siyasete girenlerin çoğalması, ülkeyi yönetme sanatını bir rant kapısına indirgedi. Böyle bir sistemde hangi parti iktidara gelirse gelsin, “aynı tas aynı hamam” anlayışından öteye geçemiyoruz inanışını güçlendirdi. Tabi bunun istisnası olanlara haksızlık etmeyelim.

Türkiye’nin gerçek bir demokratik sıçrama yapabilmesi için, siyasi partiler yasası değişmeli, şeffaf, hesap verebilir, döneme sınırı olan, yolsuzlukla tavizsiz mücadele eden bir siyasi düzen şarttır. Siyaset, makam ve servet değil, halkın onuru için bir görev bilinci taşıyanların işi olmalıdır. Aksi hâlde demokrasi, sadece kâğıt üzerinde kalan bir süs olmaya devam edecektir.

Yoksa tencere dibin kara, seninki benden daha kara, hikayelerini çok duymaya devam edeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI