AYRICALIK İSTEMİYORUZ İNSANCA YAŞAMAK AMACIMIZ

RAMAZAN PİLATİN

1 yıl önce

Deprem ve ardından aşırı yağışlar ile gerçekleşen sel afeti ve ölümlerin devam etmesi. Ramazan ayındayız.

Depremi yaşayanlar halen çadırlarda sağlıksız koşullarda yaşamaya devam ediyorlar. Depremden bir ay sonrasına kadar vatandaşlar, belediyeler, sanatçılar birlikte hareket ederek mağdurlara yardım etmeyi sürdürdüler. Ancak vatandaşların da ekonomik durumları sınırlı. Yağmuru, soğuk hava şartları çadırda yaşam mücadelesi sıkıntılarının azalmasına katkısı olmadığı görünüyor.

Şu anda dahi birçok temel gıda maddesi, hijyen ürünlerine ihtiyaçları olmasına rağmen, yeterli yardım ulaştırılamıyor.

Tuvalet sorunu kökten çözülmemiş. Devam etmekte olan açıl sarsıntılar yıkımların yaşandığı şehirlerde tedirginliğin devam etmesine neden oluyor.

Çadırlarda yaşayan mağdurların ısınmak için kullandıkları elektrikli ısıtıcılar çadırlarda yangın çıkmasına neden oluyor. İskenderun’da bir çadırda çıkan yangında bir vatandaş hayatını kaybetmiş.

Akla gelen ilk soru? Bunlar yaşanmayabilir miydi? Bunun için bugün yorum yapmanın hiçbir faydası olmaz. Bundan sonrası için de yaşanan afet benzerlerinin yaşanmaması için her türlü bilimsel önlemler alınarak yerleşim birimleri oluşturulmalıdır. İnsan yaşamını ilgilendiren bu konu sözde, vaatte kalmamalıdır.

İktidar deprem günü ve sonrasında iletişim ulaşım ve yıkıma müdahalede geç kaldığını zorda olsa ikrar etti. Sonrasında muhalefeti depremzedelere ve maddi ve manevi yardım konusunda yeterince aktif çalışma yapmadığını sürekli tekrarladı.  İktidarın depremin olduğu günden bugüne kadar devletin deprem bölgesinde olduğunu tekrarlarken millet ittifakının liderlerinin deprem bölgesine gelerek göstermelik ziyaretler yapmakla suçladı.

Böyle mi olmalıydı. Afet anında bu kısır tartışmalar sorunun azalmasına katkı sundu mu? Bu sorulara evet dinebiliyorsa başarılı bir müdahale gerçekleşmiştir.

Evet, toplumun depremzedelerin yaşadıkları acıları bire bir hissetmeleri imkânsız. Ancak! Bu hayırlı ayda açlığın ve soğuğun ne kadar etkili olduğunu hissedebiliyoruz.

Bizlerin bundan korunabilme imkânlarımız var. Oysa deprem bölgesinde olanakları olmayan insanların olduğunu unutmamak gerekir. Duyarlı toplum olmanın zamanıdır. Ramazan ayında vatandaşların verecekleri fitre, sadaka ve zekâtları depremzedelere yollamaları hayır ve sevabın yerinde kullandıkları manasına gelecektir. Onları unutmayalım. Unutturmayalım. Unutulmamadır ki; deprem ülkesinde yaşıyoruz. Har an afet zade olabiliriz.

Ülke bu afeti yaşamasına rağmen siyasiler seçimi kazanmak için her türlü girişimde bulunuyorlar. Bu tavır toplumun dikkatini dağılmasına neden oluyor.

Kutuplaştırılan toplum bireyleri belirli partilerin yanında olduğunu gösterirken her türlü yazılı sözlü ayrıştırmayı ve dışlamayı da yapmaktan imtina etmemektedirler.

Ne oluyor? Neler görmezden geliniyor? Seçime iki aydan az bir süre kaldı. Seçim de yapılacak. Sonrasında ülkenin bütün vatandaşları istisnasız ülkede olacaklar. Yaşam kaldığı yerden devam edecek. Bugün yaşadığımız sorunların devam ettiğini göreceğiz. Tartışma ve kavga sorunların azalmasına katkı sunmadı. Sunmayacak.

En düşük emekli maaşı 7.500 lira olarak iktidar tarafından belirlenmiş. Bu emekliler için verilmiş doğru karardır. Ancak! Enflasyona yenik düşen emekliler sadece en düşük maaşı alanlardan ibaret değil. Onlara da belirli kademelerde seyyanen zam verilerek sıkıntılarının hafiflemesi sağlanabilirdi. Seçim arifesinde iktidarlarının devamı için yapılan bu manevrada birilerinin oyları almak amaçlanıyorsa haksızlık yapılması gerekmezdi. Yirmi yıldır kazanılan intibak halkları hala hak edenlere verilmedi. Ne zaman verileceği de belli değil. Neden?

Bazı vatandaşlar 2000 yılı sonrasında emekli olmakla suç mu işlediler?  Bu haksızlığı onlara neden reva görülüyor? Bu yorumun farklı algılanmaması için bir açıklama yapmak gerekiyor. Biz emekliler olarak çalışanların, asgari ücretlilerin, emeklilerin insanca yaşaya bileceği miktarda gelirinin olmasından yanayız. Birinden al diğerine ver mantığı bize ters.

İktidarın omuzlarında devletin yükü var denerek orta sınıfın yaşam şartlarının yoksulluk hatta açlık sınırında yaşamaları kimlerin rahatlamasına katkı sunacak?

İyi de açlık ve yoksulluk sınırında yaşayanların omuzlarındaki yükü kim kaldıracak?

YAZARIN DİĞER YAZILARI