Türkiye’de adaletin tarafsızlığı tartışılırken, son günlerde iki farklı dosya kamuoyunda yankı buldu.
Bir yanda İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in, ETİ Maden A.Ş.’nin Lüksemburg’daki bağlı şirketinde yönetim kurulu üyeliği yaptığı ve buradan maaş aldığı iddiası; diğer yanda ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Alaattin Çakıcı ve Kürşat Yılmaz’a “yurt dışına çıkın” uyarısında bulunduğu yönündeki haberler.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in belgelerle açıkladığı Gürlek iddiaları, “bir yargı mensubu kamu kurumunda görev alamaz” hükmü açısından tartışma yarattı.
Gürlek’in 2 Ekim 2024’te İstanbul Başsavcılığına atanmasının hemen ardından, 29 Kasım 2024’te Lüksemburg’daki ETİ Maden şirketine yönetim kurulu üyesi olarak kaydedilmesi, muhalefet cephesinde “yargıda çifte maaş” tepkisine neden oldu.
İktidar kanadı bu iddialara sessiz kalırken, şu ana dek herhangi bir disiplin veya soruşturma süreci başlatıldığına dair resmi açıklama yapılmadı.
Diğer yandan, Bahçeli’nin Çakıcı ve Yılmaz’a “ortamın gerginliği nedeniyle Türkiye’den ayrılın” dediği ve her iki ismin de bu uyarı üzerine ülke dışına çıktığı iddiaları, kulislerde geniş yankı buldu.
Resmî kaynaklarca doğrulanmayan bu haber, MHP–AKP ittifakı içinde son dönemde yaşandığı ileri sürülen “güç dengesi” gerilimini yeniden gündeme taşıdı.
Her iki iddia da yargı bağımsızlığı, etik sorumluluk ve hukuk devleti ilkeleri açısından tartışmaları derinleştiriyor.
Bir yandan görevini sürdüren bir başsavcının yurtdışı bağlantılı bir şirkette maaş alması; diğer yanda suç örgütü liderliğiyle anılan isimlerin siyasî bir tavsiye ile yurt dışına çıkmaları, Türkiye’de adalet sisteminin güvenilirliğine gölge düşüren gelişmeler olarak değerlendiriliyor.
Sonuç olarak, yaşananlar şunu bir kez daha gösteriyor:
Adaletin tartışıldığı bir ülkede, iddialar değil, deliller konuşmalıdır.
Fakat deliller susturuldukça, adalet gölgede kalır.